8 Aralık 2010 Çarşamba

Paylaşım üzerine bir deneme

Son dönemin moda kavramı olan topa hakim olma anlayışı üzerine oyun kuran takımlar, çok pas yaparak hem rakibi yoruyorlar hemde güçlerini ekonomik kullanarak savunma sisteminde açık vermiyorlar. Tabi bu arada oyunu savunma yaparken dar alana sıkıştırıyorlar, ancak hücum yaparkende sahanın tüm alanını hem enine hemde boyuna kullanarak etkin hücum yapıyorlar. Top daha fazla ayaklarında olduğu içinde oyuncular sürekli olarak oyunun içinde oluyorlar. Tabiki bu durum rakibin sinirlenmesine yol açmakta ve oyun disiplininden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Diyeceksiniz nereden çıktı böyle bir analiz. Hemen açıklamaya çalışacağım ama sizlerde bu durumu özellikle futbolun içinde olanlar hemen anladınız. Dünyada bu durumu en iyi uygulayan takım Barselona olup, başka takımlarda bu yolda mesafe kat etmeye çalışıyorlar. Ama her maçta bunu yapmak imkansız olmakla beraber anlayış o yöne doğru gitmekte. (Ben böyle bir futbola karşı olmakla beraber ...) Halen ligimizde de bu anlayışını (yani topa sahip olma) uygulamaya çalışan takımlar özellikle Trabzon ve Beşiktaş yer almakta. Sanırım bu takımların isabetli pas ortalamaları beşyüz ile altıyüz arasında değişmekte. Bu iki takımın oynadığı oyunda sanırım izleyenlere daha fazla keyf vermekte diyerek konuyu dün akşamki maça nasıl bağlayalım sorusu ortaya çıkmış oldu. İlk golü kalelerinde gören ve sarı yeleği giymek zorunda kalan Tamandualar, oyunun belli bölümlerinde çok pas yaparak gpl atma girişiminde bulundular. Hatta bazı gollerde paslaşmalar altı pasın içinde dahi sürdü. Gollerin büyük bölümü bu varyasyonlar sonucu geldi. Karıncalar kendilerinin çok kötü olduğu yönündeki savunmaları aslında birazda karşı takımın bir şey yapmadığı yönündeydi. Halbuki Tamandualar bir hayli iyi oynayarak maçı kazandılar. Ve en önemlisi hak ettiler.

Tamandualar:
Özcan *** Özgün *** Şehzat ** Şükrü *** Adem ** Erdinç *** Mücahit ***

Karıncalar:
Metin * Cengiz * Ali Rıza ** Gökhan ** Cüneyt ** Murat ** İbrahim **

Altı maçtır kazanma serisini sürdüren Özcan oynadığı takımlarda fark yaratmaya devam etti. Özgün yerlerde sürünerek maçı tamamlamasına rağmen güzel asistleri ile ön plana çıktı. Şükrü ve Adem fanteziyi bırakıp ne olur al gülüm ve gülüme dönün. Mücahit her zamanki gibi konsantrasyon kaybıyla oynadı. Erdinç en paylaşımcı oyunlarından birini sergileyerek takımına olumlu katkı yaptı. Şehzat bilinmeyen sakatlığının etkisinden çıktığı zaman etkili olacağının sinyalini verdi.

Karıncalar sizler için fazla yazacak bir şey yok gibi. Ruh yok, mücadele yok, motivasyon yok ve belkide en önemlisi paylaşım yok. Bu maçtan dersler çıkardığınızı düşünüyorum.

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ


3 Kasım 2010 Çarşamba

Total mi Topal mı ?


1970’lerde Hollanda’nın ortaya çıkardığı “total futbol” Barcelona sayesinde günümüz futboluna yön veren bir hale geldi. Bu akımdan etkilenen Karıncalar oyun kurucuları Metin MERT’in önderliğinde takım olarak garanti ve ayağa pas anlayışıyla sahaya çıktılar. İlk dakikalardaki başa baş mücadelenin sonunda yeni transferlerden Cüneytin attığı golle forma savaşını kazanan Karıncalar oldu. Tamandualar formaları giyerken Şehzat SÜMER’in “Giyin bakalım şans getirir belki” dilekleri kaçınılmaz sonun habercisi gibiydi. “Al gülüm ver gülüm” felsefesini sözde değil özde benimseyen Karıncalar yaptıkları güzel paslaşmalarla maç için iddialı olduklarını gösterdiler. Burada oynamaktan çok takımdaki herkesin oyuna katılmasını ve maçtan zevk almasını sağlayan Metin MERT’in de etkisi büyüktü. İlk yarının sonlarına doğru Tamandualardan Özcan DÖNMEZ, Erdinç TÜRKER ve Mücahit ÖZTÜRK’ün oyuna ağırlıklarını koymalarıyla fark açılmaya başladı.  Karıncalarda ise kaleci değişiklikleri sonucu bozulan defans kurgusu ile birlikte takım disiplininden kopmalar baş gösterdi. Farkı azaltma yönündeki uğraşları sürerken Özcan DÖNMEZ’in kornerden doksana göndererek attığı gol moral olarak Karıncaları bitirdi.  Total futbolun hem hücum hem de savunmada takım halinde hareket edilmesi gibi iki önemli ayağının olduğunu unutan ve ikinci yarıdan sonra savunma anlayışını kaybeden Karıncalar “total futboldan” “topal futbola” dönmüş oldu. Sonuç olarak maçın başından sonuna kadar oyun disiplininden kopmayan Tamandualar haklı bir galibiyet aldı. Oynanan güzel futbol ve başa baş mücadele maç sonunda yenen baklavayla kutlandı.

Tamandualar;
Özcan/ Erdinç / Ergün / İbrahim / Murat / Mücahit / Gökhan
Karıncalar;
Cengiz / Metin / Şehzat / Ali Rıza / Özgün / Şükrü / Cüneyt

Maçtan kısa notlar:

Murat SABUNCU’nun kaledeyken yaptığı kurtarışlar büyük beğeni topladı. “Artık öyle goller yemek yok” diyen SABUNCU bu konudaki kararlılığını da ortaya koymuş oldu.
Mücahit ÖZTÜRK’ün çektiği şutu engellemeye çalışırken kendi kalesine gol atan Ali Rıza ÇATALDAĞ, yoğun uğraşlarına rağmen kendisini Şehzat SÜMER’e affettiremedi.
Geçen haftalarda Cengiz ÜSTÜNEL’i durduramayan Tamanduaların bu haftaki başarılı defans anlayışı maçın galibini belirledi.
Mücahit ÖZTÜRK’ün takımını ileri taşıyan üst düzey futbolu maçın ortalarında kendisini taklalarla yere atmasının gölgesinde kaldı.

Ali Rıza ÇATALDAĞ


1 Kasım 2010 Pazartesi

OMEN DiYEYİM...



2010-2011 sezonuna kadro sıkıntısıyla başlayan DTS liginin 3. haftasında, maçın kaderini değiştirebilecek iki isim olan Metin Mert ve Şehzat Sümer’in yokluğunda kurulmak zorunda kalan takım kadroları bir iki son dakika değişikliğinden sonra şöyle şekillendi:

 “Tamandualar”
Özcan / Cengiz / Ali Rıza / Şükrü / Köksal / Cüneyt / Özgün
“Karıncalar”
Erdinç / İbrahim / Ergün (Dk.53 – Yeller) / Adem / Mücahit / Gökhan / Murat

İlk dakikalara farklı bir heyecan katarak maçın “rengi”ni belirleyen forma savaşını, takımın çok renkliliğine özel bir önem verdiği DTS Spor Camiası’nca yakından bilinen Özcan Dönmez’in takımı “Tamandualar” çok kısa bir zamanda kazanarak formaları “Karıncalar”a giydirdiler. Bir adet formanın eksik olmasından dolayı altı forma giyecek olan “Karıncalar” takımında Ergün Eyüboğlu, turuncu formasının sarılardan ayrılmayacağını düşünerek sarı formayı giymedi. Özcan Beyin maçın ertesi günü yaptığı yorumdan saygı çerçevesinde araklamış olduğum yazı başlığını oluşturan felaketler zinciri de Ergün beyin bu tercihiyle başlamış oldu. İlki 1976’da çekilen korku/gerilim klasiği Omen (Kehanet) filminde çekilen fotoğraf karelerinde yer alan olaylar gerçekleşerek filmdeki karakterlere -askeriyedeki tabirle- ızdırap oluyordu. Bu maçtan çıkan ilk karede “Karıncalar”ın defansının belkemiği olan Ergün beyin sarı formayı giymemiş görünmesi, bu takımın defansının bir türlü oturamamasının kehanet fotoğrafı gibiydi. Hatta kehanetten öte, 53. dakikadan itibaren Özgün’ün “iyi de dayım?.. nerdesin dayıııı!!!” haykırışıyla birlikte, Ergün bey yenilen hatalı gollere isyan ederek yerini, birinin yerinde esmesiyle tanıdığımız Alman transfer “Yeller”e bıraktığı ortaya çıktı. Bir ara özellikle Erdinç Türker’in çabalarıyla maça denge gelmiş hatta “Karıncalar” 2 gol farkla öne geçmiş olsalar da bu takım, daha maçın başından yedikleri hatalı gollerle yeni kehanet fotoğrafları için poz vererek günün özetini çıkardılar.

“Tamandualar” maçın başından itibaren yeri geldiğinde organize ataklarla, yeri geldiğinde ileride azalıp sadece uzaktan çektikleri şutlarla maçın gidişatını belirledi. “Tamandualar”ın yaptıkları hataların kendilerine dönüşünde de şanslı olduklarını söylemek mümkündü. Bütün bunlar kontrollü oyunla da birleşince “Tamandualar” galibiyete uzanmakta zorluk çekmedi ve Özcan Dönmez, daha gençlere taş çıkartan oyununu 3te 3 yaparak süslemiş oldu. Köksal’ın form grafiğini yükselttiği gözlenirken, Cengiz Üstünel son dakikalarda artık iyice yorgun düşen “Karıncalar” defansını –isim vererek kendimi rencide etmeyeceğim- bir sağa bir sola atıp güzel gollere imza atarak eküri sistemini sorgulatan skora ulaşılmasını sağladı. Mücahit Öztürk bu sefer yenilen takımından sıyırılarak konuşulmasını sağlayan uzak mesafe golünü atamadı ve soyunma odasına, “Karıncalar”ın geri kalanı gibi boynu bükük girdi. Ali Rıza Çataldağ ise ikinci yarının ortalarından itibaren “Tamandualar”ın sağ kanadında kendini gösterdi fakat kendisini görünce gaza gelen rakip defans sayesinde yeterince etkili olamadı. Kanımca gecenin golü, Mücahit bey yerine uzak mesafe golünü kaydeden Cüneyt’ten geldi, ayrıca Özcan beyin “alt doksana” gönderdiği şutu ve Erdinç beyin pozisyona mesafem nedeniyle tam izleyemediğim herhangi bir golü kayda değer anlardı.

Eksikler tamamlanıp yeni kadrolar birbirini tanıdıkça maçlara yavaş yavaş denge geleceğine inanıyor ve hepimize bu maçlarda olduğu gibi tatlı mücadelerle dolu günler diliyorum.

Murat SABUNCU                                                                                                                        

21 Ekim 2010 Perşembe

Lunaparkın Işıkları



İnsanın ruhuyla bedeninin aynı alemde olmadığı zamanlar vardır. Gözlerin, bir topun peşinde koşan on üç kişiye baktığı, ama, renkli lunapark ışıkları arasında dans eden pelerinli narin bir balerin gördüğü zamanlar da olabilir. Size baktıklarımı anlatacağım, gördüklerimi değil. Bu yüzden gereksiz yorumlarımı fazla ciddiye almayın.

Şehzat maçtan affını istemişti. Onun yokluğu gökkuşağından bir rengin eksilmesi gibiydi. Onu her zaman affedemeyiz, haberi olsun.

Maçın başında orta sahadan vurduğum sakar bir topun rakip bir arkadaşın kafasına çarpıp (yanlış hatırlamıyorsam) Gökhan’ın önüne düşmesi ve onun da becerikli bir vuruşla ağları havalandırmasıyla öne geçtik, sarı yelekleri karşı takımın giymesini sağladık. Sarı Yelekliler, kısa zamanda beraberliği yakaladılar. Maç bir süre, Çok renkli takımın öne geçmesi, ardından Sarı Yeleklilerin beraberliği bulması şeklinde geçip durdu. Bu ara Sarı Yeleklilerin öne geçtiği gören olmadı.

Maç daha çok Sarı Yeleklilerin yarı sahasında oynandı. Bunda Çok Renklilerin teknik ayaklarının (yani benden başka bütün takımın) bol paslı oyunu etkiliydi. Sarı Yelekliler, kontrataklarıyla birkaç gol buldular. Ali Rıza hızlı geri dönüşleriyle ve Metin Mert kesiciliğiyle Sarı Yeleklilere fazla fırsat tanımadı. Ayrıca, Çok Renklilerin, rakip forvetlerin sadece on dakikada bir filan hatırını  sormaya gelmesi nedeniyle oyuna soğuk kalmasına ve bu nedenle abuk goller de yemiş olmasına rağmen fena oynamayan bir kalecileri vardı. Maçın en abuk golünü şöyle anlatayım: Maçın sonlarına doğru, hala ısınamamış olmamdan dolayı, sahaya arkamı dönüp üst kale direğine tutunarak sallanıyordum,  arkamı döndüğüm zaman, sonradan Mücahit’in orta sahadan vurduğunu öğrendiğim topun, üzerime doğru gelmekte olduğunu gördüm, son anda müdahale etmeye çalıştım, ama, gole engel olamadım.

Çok Renklilerde Metin Mert, Özcan Dönmez, Özgün ve Gökhan’ın hücum organizasyonları birbirinden güzel goller üretti. Maçın akılda kalan gollerinden biri de Özcan Dönmez’in kafa golüydü. Maçın sonlarında Sarı Yeleklilerin direnci kırılınca, Çok Renkliler farklı bir galibiyete imza atmış oldu.

Maçtan kısa notlar :

Kullandığım penaltı atışını gole çevirmem geçici de olsa konsantrasyonumu biraz artırmıştı.
Murat Sabuncu, ilk kez bir maçta asist yaptığını gururla ifade etti. Ayrıca, Sabuncu’nun köşe gönderinin dibinden yaptığı orta şut karışı vuruşun yan direkten dışarı çıktı.
İlk maçını oynayan Köksal, istediği pasları alamasa da ümit vaat eden bir oyun ortaya koydu. Cengiz Üstünel, herhalde pas alabilseydi daha fazla şık gol atma imkanı bulabilirdi.
Erdinç ve Ergün’ün savunma direnci farkın daha fazla açılmasına engel oldu.
Adem’in maçın video görüntülerini çekmesi belki de yeni bir dönemin habercisiydi. Eğer görüntüleri dış pazarlara pazarlayabilirsek, bizim futbolumuz da çağ atlayabilir.

Kadrolar :

Sarı Yelekliler : 8
Cengiz Üstünel, Erdinç, Ergün, Murat Sabuncu, Köksal, Mücahit, Şükrü.

Çok Renkliler : 13
Özcan Dönmez, Metin Mert, Gökhan, Özgün, Ali Rıza, İbrahim, Stajyer Murat.

İyi oyunlar hepimize.

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

İbrahim ÇULHAOĞLU

6 Ekim 2010 Çarşamba

Merhaba Yeni Sezon

Marmarada futbol, Kürşad Akyürek, Alirıza Şahiner ve Murat Seyhan'ın görev yerlerinin değişmesiyle beraber yeni sezona kan kaybıyla başladı. Ancak, Tamandua ruhuna sahip olan DTS'liler yeterli sayıya ulaşarak zorlu bir  mücadelenin ilk kıvılcımını ateşlediler.

Aramızdan ayrılan arkadaşlarımıza yeni hayatlarında sağlık ve mutluluk diliyorum. Sevgisiz ve futbolsuz kalmamaları dileği ile ... Bu sezon onların yerine doldurmak biraz zor olacak gibi görünüyor. Ama arkadaşların elinden gelen gayreti göstereceklerini umuyorum.

Dün akşam bir sezon açılışı olmasına rağmen sezonun nasıl gideceği konusunda fikir sahibi olmamıza fazlasıyla yetti. Arkadaşların bu cümleyi iki kere okuyarak, dün akşamı birkez daha düşünmelerini önemle rica ediyorum. Ne olur futbolu zorlaştırmaya çalışmayalım. Futbol basit bir oyun "Al gülüm ver gülüm" üzerine kurulu. Sizler ona daha fazla aksiyon ve anlam yüklemeye çalışırsanız daha karmaşık hale geliyor.

Takım kadrolarını tarihe bir not düşmek amacıyla veriyorum. İnanın başka bir amacım yok.

Tamandualar: Galip Takım

Özcan Dönmez, *** Metin Mert *** Murat Sabuncu *** Gökhan Toprakiş *** Adem Yüksel *** Özgün *** İbrahim Çulhaoğlu ***

Karıncalar: Galip Gelemeyen Takım

Cengiz Üstünel *** Ergün Eyüboğlu *** Erdinç Türker *** Şehzat Sümer *** Alirıza Kar *** Mücahit Öztürk *** Şükrü Cesur ***

Dün akşamın satır aralarında karıncaların çok kötü oynadıkları yolunda spekülasyonlar yapıldı ama, bence karıncalar çok kötü değillerdi, Tamandualar oldukça iyiydi.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayız.

Özcan DÖNMEZ

4 Haziran 2010 Cuma

FANTEZİLER SEZONUNUN SONU

Son maçta, Cengiz Üstünel’e çarpan kamyonun plakasını alamadık, ama, bu küçük kaza nedeniyle en azından gönlümüzde bu sezonun sona erdiğini hissettik. Cengiz Üstünel’e geçmiş olsun dileklerimizi iletirken adet olduğu üzere geçmiş olan sezonun bir değerlendirmesini de yapalım.

DTS Liginde 2009/2010 sezonu büyük ihtimalle “Fanteziler Sezonu” olarak hatırlanacaktır. Genellikle Murat Seyhan veya Ergün Eyüboğlu’nun hayal gücüne dayanan fantezi takımları maalesef çoğunlukla hüsrana uğradılar.

Bu sezon çeşitli sebeplerle İstanbul’dan veya takımdan ayrılanlar (Ongan, Serdar, Ayhan, İhsan ve aramızda olup da mazeretliler) olmasına karşılık yeni gelen arkadaşlar kadro zenginliği sağladılar. Erdinç, Ergün, Mücahit, KAR (Küçük Ali Rıza), Sabuncu, Şükrü yeni renkler olarak aramıza katılırken, Özgün ve Gökhan, artık misafir kontenjanından değil, as kadro elemanı olarak maçlara çıkmaya başladılar. Ahmet Olgun, Mehmet Sivri ve teknik servisten Ahmet arada maçları şenlendiren isimler oldular.

Şimdi, tarafsız jürimizin, evrensel kategorilerde, tamamen objektif kriterlere göre belirlediği sezonun en iyileri ve en kötülerine bir göz atalım.

En romantik maç : Bu sezon, futbol gönüllüleri gerçekten de yağmur, çamur, kar, fırtına demeden pek yüz vermeyen bir sevgilinin peşinde koşar gibi bir meşin yuvarlağın peşinde koştular. Özellikle, buz hokeyi pistine dönen sahada, spot ışıklarının da yardımıyla ortama masalsı bir hava veren uçuşan kar taneleri arasında, donmak üzere olan ellerine ve kulaklarına rağmen oyuncuların destansı bir mücadele sergilediği maç, futbol romantizminin doruk noktasıydı.

En iyi maç : Bireysel yeteneği yüksek forvetlerin leblebi gibi gol attığı maçların arasında, zaman zaman iyi savunma oyunları ve iyi kalecilik performansları gördüğümüz maçlar da vardı. İlk akla gelen tabii ki skoru gibi kendisi de 4-4’lük olan maç. Ayrıca 6-4’lük maçı da unutmamak gerek.

En kötü takım : Orijinal adı ile Jedi’lar (cedaylar), sonradan verilen isimle Yediler. Barış savaşcıları, renkli ışın kılıçlarına rağmen Naviler karşısında tutunamayıp hüsrana uğradılar. Murat Seyhan’ın nostaljik fantezisi, modern futbolun gerçekleriyle baş edemedi.

En popüler takım : Kazansa da kaybetse de her zaman Tamandualar.

En iyi kalecilik performansı : Erdinç. Sanırım bu üzerinde tartışmaya ihtiyaç olmayan başlıklardan. Ancak, Erdinç bu performansını bir, iki maçta göstermekle yetindi.

En kötü kalecilik performansı : Şehzat. İki maçtaki performansı özellikle dikkat çekiciydi. Kaleye geçip hemen gol yiyip hemen kaleden çıkıverdiği maçtaki performansı olağanüstüydü. Ayrıca, İbrahim’in sadece maçta değil, sadece sezonda da değil, DTS Ligi tarihinde rakip kaleye attığı ilk şutun gol olmasını, Şehzat’ın İbrahim’e moral vermek niyetiyle açıklamaya çalışması otoriteler tarafından pek inandırıcı bulunmadı.

En farklı giyinen oyuncu : Tabii ki Şehzat. Oyuncuların çoğunun yetenek ve oyun açısından olmasa da kılık kıyafet açısından daha çok futbolcuya benzemeye başladığı sezonda, Şehzat kendine özgü stilinden vazgeçmeyerek azimli direnişini sürdürdü.

En yürekli oyuncu : Kürşad Akyürek. Önceki sezonun şanslı, adeta efsunlu oyuncusu Akyürek, yüreğini ortaya koyarak mücadele verdi, kendini sert şutlara siper etti. Ancak, bu sezon performansını belirgin şekilde arttırması, kaybettiği büyüsünü telafi etmeye yetmedi.

En sürpriz oyuncu : Murat Sabuncu. Lige sezon ortasında katılmasına rağmen sezonun iz bırakan oyuncularından oldu. Kendine özgü oyun stili, tahmin edilemez hamleleri ve enerjisiyle oynadığı takımlara ruh kattı.

En iyi kaytaran oyuncu : Deniz. Murat Sabuncu’nun sanata ve sanatçıya destek projesinden yararlanması, jüri tarafından kendisi için hafifletici bir neden sayıldı. Kategorinin favorilerinden Şehzat, en azından bir maç için uzaklardan maça gelerek fedakarlık göstermesiyle jüriyi etkiledi ve bu unvandan kurtuldu.

En çok eleştirilen : Tabii ki Cengiz Üstünel. Çalım atmayı gol atmaktan daha çok sevdiği herkesçe malum. Pas vermekle de arası hoş olmadığı için çalım attıktan sonra da ya yine çalım atmayı ya da gol kaçırmayı denedi. Gol kaçırmada başarısız olunca güzel goller de atmadı değil. Takım arkadaşlarının maçlardan sonra “Cengiz Üstünel yüzünden yenildik.” veya “Cengiz Üstünel’e rağmen kazandık.” şeklinde açıklamalarda bulunmaları “Önümüzdeki maçlara bakıcaz.” türü futbolcu klişeleri arasına girdi.

En talihsiz : Cengiz Üstünel. Kendisinin sahada ve otoparkta başına gelenler maç gecelerinin ya karakolda ya hastanede sona ermesine neden olurken, pişmiş tavuğun kendi haline şükretmesini sağladı.

En iyi seyirci : Döne Çalık. Tüm kadro zenginliğine rağmen seyirci yoksunluğu çektiğimiz bir sezon oldu. Hüsamettin’in bovling ligine transfer olmasıyla tribünden uzaklaşan Şebnem’i bir ölçüde anlamak mümkündü. Yıldız da tribünden elini eteğini çeken isimlerden oldu. Geçen sezon hiç değilse seyirci olarak aramızda gördüğümüz Hasan Uzun, merakla beklenen futbol hünerlerini bize göstermediği gibi bu sezon tribünden de uzak kaldı. Sonuçta en iyi seyirci unvanı sezon başında tribünde gördüğümüz Döne’ye gitti.

En iyi spor fotoğrafçısı : Yıldız’ın çekimlerini sürekli ertelemesinin de bir sonucu olarak, gerektiğinde yerlere yatarak fedakarca fotoğraf çeken İbrahim bu unvana layık bulundu.

En mütevazı oyuncu : Elbette Şehzat. Muhteşem futbol tekniğini, arkadaşları kendilerini yetersiz hissetmesinler diye sezon boyunca özenle sakladı.

En iyi hakem : Ergün. Ergün, gerek pozisyonları yakından takip ederek isabetli kararlar vermesi gerekse futbolculara güven veren yönetimiyle bu unvanı kazandı(?). Oyun tarzı gereği sertliğe biraz izin vermekle eleştirilse de bu, maçtaki mücadelenin Premier Lig kalitesine yaklaşmasını sağladı.

En iyi savunma oyuncusu : Ali Rıza Üstad. Sadece top kesme, fiziğini kullanma, savunmadan hücum başlatma özelliği ile değil takım savunmasını organize etme yeteneğiyle de ön plana çıktı.

En tatlı sert savunma oyuncusu : Ergün. Hakemlerin çoğunlukla faul çalmadığı bir sertlikte oynayarak rakip forvetleri yıldırmayı başardı. Yine de kullandığı savunma teknikleri hep tartışıldı.

En tatlı savunma oyuncusu : İbrahim. İstem dışı birkaç hareket dışında neredeyse rakiplerine dokunmadan oynadı. Çoğu maçta takıma faydalı bir hareket yapmadan maçı tamamladıysa da zaman zaman bu tatlı oyunuyla rakiplerini durdurmayı başardığı da görüldü. Kondisyonunun sezon boyunca hep geriye gitmesi de ilginç bir özelliğiydi.

En sert oyuncu : Deniz. Sadece savunma bölgesinde değil sahanın her yerinde gözünü budaktan sakınmadan mücadele etti. Takım kuranların yeteneğinden yararlanmaktan çok kendilerini ondan korumak için tercih ettiği oyuncu oldu. Onunla aynı takımda olmak bile her zaman yeterli bir tedbir olmadı.

En iyi orta saha oyuncusu : Murat Seyhan. Jürinin tarafsızlığının tartışmaya açılabileceği bu seçim, sakatlığı nedeniyle arada form düşüklüğü yaşamış olsa da sezon genelinde takımına katkı yapan ortalama üstü performansına dayanmaktaydı.

En iyi forvet : Özcan Dönmez: Gerek asistleri, gerekse attığı birbirinden güzel gollerle bu unvanı hak etti. Ayrıca oynadığı takıma motivasyon sağlaması, takımını organize etmesiyle farkı yaratan oyuncuydu.

En iyi çıkış yapan oyuncu : KAR. Kendi hakkında büyük beklentiler oluşturmadı. Bunun da etkisiyle, çoğunlukla beklenenin üzerinde performanslar ortaya koydu. Oynadığı takımların hem savunma hem hücum gücüne katkı yaptı.

En iyi sol açık : Şükrü. Solak oyuncu yoksunluğu görülen ligimizde bir yıldız gibi parladı.

En büyük futbol küskünü : Adem. İlgisini uzak doğu sporlarına yönelterek futboldan uzaklaştı. Adını söylemenin yapmak kadar zor olduğu sporunu yaparken öğrendiği teknikleri henüz futbol sahasında göstermemiş olması nedeniyle kendisine teşekkür ediyoruz.

En büyük hayal kırıklığı : Mücahit. Büyük beklenti oluşturdu. Zaman zaman tekniğini konuşturduğu başarılı oyunlar çıkardıysa da sezon genelinde o büyük beklentinin baskısı altında bize hayal kırıklığı yaşattı.

Her mevkide lig ortalamasının üstünde oyunlar sergilese de, iyi oynamadığında bile uzaktan attığı gollerle takımının kazanmasını sağlasa da, en iyi performansını gösterdiğinde de, hatta sahanın en iyisi olduğunda bile bir türlü kendi vasatını aşmayı başaramayan : Metin.

Sezonu kazasız belasız olmasa da acısıyla tatlısıyla geride bırakıyoruz. Gelecek sezonda, iyi eğlenceler, iyi oyunlar hepimize.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın dileği ile ...

İbrahim ÇULHAOĞLU

26 Mayıs 2010 Çarşamba

ŞÜKÜRLER OLSUN CESUR OYNADI

Takım kadrolarını kurma işlerini eline alan Cengiz ÜSTÜNEL'in ilk zaferine ulaşmış oldu. Kendisini ve takım arkadaşlarını dün akşam gösterdikleri mücadeleden dolayı tebrik ediyorum. Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli sözü dün akşamın tam olarak özetiydi. Kendilerini Metin'ide araya katarak Bermuda Şeytan Üçgeni olarak maç öncesinde tanımlayan Özcan ve Murat, bu mücadeleden sonra olsa olsa ancak "Müsellesin" çizgisi olarak anılabilirlerdi. Sana ne gerek kardeşim, giy bemudanı sen topunu oyna. Mücadele et ve  kazan. Sonrada adamlar milli olur konuşurda konuşur. Hem "Milli Olmak!" önemlidir. Milli olmamıza vesile olanları her zaman minnet ve şükranla anmamızda fayda var diye düşünüyorum.

Bu arada maç iki takım arasında karşılıklı gollerle sürerken, Tamandualar adam markajı ve paylaşımda yaşadıkları sorunlar nedeniyle hem skor olarak hemde oyun olarak geriye düştüler. Aslında geriye düşmenin nedeni sadece savunmada yapılan yanlış değildi, Karıncalarda son derece iyi oynayarak galibiyeti hak ettiler. Özellikle Ergün EYÜBOĞLU ve Şükrü CESUR takımları adına fark yarattılar. Bu arada takım oyununa Erdinç, Deniz ve İbrahim'de son derece katkı yaptılar. Deniz ve Şükrü'nün penaltı atışlarında, Tamandualar joker kullansalar bile netice alamadılar. Penaltılar son derece güzel ve etkili vuruş sonrası golle neticelendi.  Özgün ve Cengiz'e bir parantez açmak gerekirse, bireysel yeteneklerini sergileyerek takımına katkı yapmaya çalıştılar. Geçtikleri adamları karşılarına alarak bir daha geçtiler bir daha geçtiler. Hal böyle olunca da başta Cengiz olmak üzere, Ergün ve Erdinç soyunma odasına gelerek "Güzel bir maç oldu, iyi akşamlar arkadaşlar" mesajını bizzat ilettiler.

Tamandualar adına fazla söylenecek bir söz bulamıyorum. Ama sportmence mücade ettiler. Kendilerini canı gönülden kutluyorum. Dün akşamın en önemli yanlarından biride iki penaltı kararını veren Cengiz'in bundan sonraki maçlarda da aynı bonkörlüğü göstermesini diliyoruz.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

12 Mayıs 2010 Çarşamba

FUTBOL NEYE BENZER

Sezon sonu yaklaştıkça bazı arkadaşlarımızda bir yılgınlık bir aymazlık bir sorumsuzluk başladı sanki. Belki bana öyle geliyorda olabilir. Ama sezon sonlarına doğru birazda normal karşılamak gerekir. Futbol oynarken kötü oynayabilirsin ama kötü koşamazsın. Sahaya çıktığın zaman sonuna kadar mücadele etmezsen kazanamazsın. Bu kazanmayı skor olarak algılamamak gerekir. Kazanmak sahada verilen mücadele ile mümkün olmaktadır.

İki yılın sonuna geldiğimizde bir hayli yol aldığımızın farkına varmış olmalısınız. Artık koşarken sakatlanan arkadaşımız yok aramızda. Futbol ne kadar takım oyunu olsada, kaytaran arkadaşlar hemen gözümüze batıyor. Bunların yanında oyun anlayışını bir üst seviyeye çıkaran arkadaşlarımızıda ihmal edemeyiz. Aramızda son derece iyi niyetli ve amatör ruha sahip arkadaşlar da her zaman olacaklar.  Biz kendine has bir futbol takımıyız ve farklı özelliklere sahip arkadaşlar ile ortak paydada buluşmuşuz. Tıpkı "Ulus Devlet" gibi. diyelim ve konuyu bağlayalım.

Dün akşam Tamandualar iyi mücadele ederek haklı bir galibiyet aldılar. Karıncalar ellerindeki kadronun kadir kıymetini bilemediler ve boynu bükük olarak sahandan ayrılmak zorunda kaldılar.

Tamandualar:
Özcan *** Cengiz **** Murat *** Ergün *** Alirıza **** Murat Üstad*** İbrahim ***

Karıncalar
Erdinç ** Metin ** Kürşad ** Şükrü *** Şehzat *** Alirıza Üstad *** Özgün **

Maçın gidişatını belirleyen iki adam vardı sahada biri Cengiz ÜSTÜNEL biride Alirıza KAR'dı. İkiside kendi performanslarının üstüne çıkarak dört yıldızlık oyun oynadılar gerçi biraz daha paylaşımcı olabilseler takımları adına daha anlamlı katkı yapabilirlerdi. Tamanduaların dün akşam mücadele etmeyen adamı yoktu. Özcan asistlariyle ön plana çıktı. Yorulana kadar iyi mücadele etti. Ergün, İbrahim, Murat ve Murat Üstad ortalamanın altına düşmediler. Murat üstüne gelen her şuttan sonra sanatı ve sanatçıyı koruma güdüsüyle endişelerimiz oluşsada, neyseki maçı kazasız ve belasız bir şekilde bitirdik.

Karıncalarda ise, Erdinç, Metin ve Özgün ortalamanın altında oynadılar. Dolayısıylada bizden ancak birbuçuktan iki yıldız alabildiler onuda kanaat kullanarak ikiye tamamladık. Şükrü, Alirıza Üstad ve Şehzat ortalama bir oyunla bizden üç yıldızı kanaat kullanmadan aldılar. Karıncalarda beni biraz hayal kırıklığına uğratan Kürşad oldu. Pozisyon almada ve zamanlama konusunda hata yapınca yıldız sayısı ikide kaldı.

Dün akşam çok güzel gollerle beraber çok komik (acı) gollerde oldu. Alirıza Üstad halı sahada kafayla gol atan oyuncular arasına kendini yazdırdı. Buradan konuyu nasıl bağlayayım diye düşünürken "Hoca sorar futbolcusuna, Neden kendi kalene gol attın? Oyuncu cevap verdi. Lanet olası kalelerin hepsi birbirine o kadar çok benziyor ki!.. " diyelim ve konuyu bağlayalım.

İkisinde de pozisyon zenginliği esastır.
İkisinde de çamurlu ortam sevilmez.
İkisinde de motivasyon neticeyi etkiler.
İkisinde de çocuklar problem olur.
İkisi de şifreli kanaldan yayınlanır.
İkisini de duş paklar.
İkisinin de magandası çekilmez.
İkisinde de ofsayta düşülür.
İkisinde de 'ilk kez milli' olunur.
İkisinde de frikik vardır.
İkisinin icrası için de tesis gereklidir.
İkisi de nadiren ertelenir.
İkisinin de profesyoneli köşe olur!
İkisinde de belli bir yaştan sonra jubile gereklidir.
İkisi de ısınma hareketleri gerektirir.
İkisinin de paralı yapılanında menajerlik sistemi vardır.
İkisinde de sakatlık riski vardır.
İkisinde de arkadan müdahele ceza gerektirir.
İkisinde de deplasman korkusu yaşanır.
Tek bir farkla, futbolda elle oynamak yasaktır, diğerinde serbest.
Yukarıdaki ip uçlarını değerlendirerek Futbolun neye benzediğini bulabilirmisiniz?

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.
 
Özcan DÖNMEZ

5 Mayıs 2010 Çarşamba

SANATA VE SANATÇIYA DESTEK

Geçen hafta Metin MERT'in sanat ve sanatçıya verdiği destek sonucu kadro dışı kalan Murat SABUNCU'nun oynama isteği Cengiz ÜSTÜNEL'in yüreğini sızlatınca, takımlar yediye-sekiz olarak sahaya çıkmak zorunda kaldı. Şehzat SÜMER'in sakatlanma bahanelerinden sonra şimdilerde oluşmaya başlayan hastalık bahaneleride bu işin tuzu biberi oldu. Sazı eline alan Cengiz ÜSTÜNEL kendine has tekniklerle kadro belirleme işini tek başına gerçekleştirdi.

Sekizler:

Özcan *** Erdinç *** Alirıza Kar *** Murat Sabuncu ** Kürşad Akyürek ** Alirıza Üstad ** Mücahit ** Gökhan **

Yediler:

Cengiz *** İbrahim *** Ergün *** Metin ** Özgün ** Murat *** Şükrü ***

Sekizler oyuna kötü başladılar ve sürekli olarak bireysel hatalarla gol yediler. Bu arada sekiz kişi oynamayı dezavantaja dönüştürme başarısını tabiki gösterdiler. Mücahit, Alirıza, Kürşad, Gökhan, Murat Sabuncu ve Alirıza Kar'ı ikram konusunda pek konuk sever gördük. Onların defansta ve defanstan çıkma anında kaptırdıkları toplar ve pas tercihleri oyunun ve sonucun şekillenmesinde en önemli etken oldu. Tabiki yedilerin özverili ve pas üzerine kurulu oyununu küçümsediğimizden değil. Yediler son derece akıllıca oyunla topu ayağa oynamaya çalışarak eksik oynamanın dezavantajını yaşmamaya çalıştılar. Bu duruma sekizler "zaten sekiz kişiyiz birisi benim yerime koşar" diyerek katkı yaptılar.

Dün gecenin fark yaratanları arasında Alirıza Kar, Cengiz Üstünel ile birazcıkta Erdinç yer aldı. Akşam güzel goller atıldı. Bunlar arasında Erdinç, Alirıza ve Şükrü'nün penaltıdan attığı golü ilk sıralarda saymak gerekir.

Sekiz kişi oynayıp beraberliğe sevinmek bile güzel.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ


28 Nisan 2010 Çarşamba

RİVAYET ODURKİ

Dün akşam sahadaki arkadaşlarını yalnız bırakmak zorunda! kalan Deniz Çalışkan ve Murat Sabuncu' ya, arkaşlar adına soruyorum? Hava nasıl oralarda? Üşüyormusunuz? Şüphesizki üşümediler. Biri konserde, biri İstiklal'de keyf çatarken nasıl üşüsünlerki. 

Bu haftanın takım kadrolarını oluşturma görevi Alirıza KAR ve Şükrü CESUR'a verilince, onlarda "aldım verdim" yöntemiyle takımları oluşturdular.

Tamandualar:
Özcan **** Erdinç *** Ergun *** Şükrü *** Özgün *** Murat Üstad *** Şehzat ***

Karıncalar:
Metin * Alirıza Üstad * Alirıza * Ahmet * Cengiz * Gökhan * Kürşad*

Maça turuncu yelekleri giyerek ilk jestlerini yapan Tamandualar, oyunada iyi başladılar. Bir ara dört farklı skor oluşunca "relaks" oynamaya başlayan bazı arkadaşlar, tuttukları adamlarını bırakınca skorda bir anda eşitlenmiş oldu. Ama oyuna ağırlığını koyan Tamandualar, hem oyunu forse ettiler hemde sonucu. Bu arada Tamandualar takımının tüm oyuncularının gol atmasıda onların takım oyunu oynamadaki becerilerinin bir sonucuydu. Son jestleri ise skor sayma işini bırakmalarıydı.

Cengiz ve Metin'in bireysel gayretleri takım halinde oynayan rakipleri karşısında etkili olamadı.Özellikle Cengiz'in kendine oynamasıyla başlayan süreçle Karıncalar iyice perişan oldular. Bu arada her pozisyonun içinde yer alan Cengiz'in üstünü başını yırtar şekilde mücadelesi sırasında sakatlanmasıyla oyun bir süre durdu. Aldığımız duyumlara göre aldığı darbelerden sonra oluşan yara ve berelerden dolayı bir hafta "iş görememezlik" raporu aldığı rivayet edilmekte. Şayet böyle bir durum varsa kendisine geçmiş olsun diliyor ve bir an evvel "iş görür" hale gelmesini diliyoruz.

Son olarak futbol anlayışları ve oyunu algılama farklılıkları takım ahenkleri üzerinde direkt olarak etkili olmakta. Bu durumda bazı arkadaşlarımızın mutsuzluğuna sebep olabilmekte diyerek konuyu bağlayalım.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

21 Nisan 2010 Çarşamba

DEVŞİRME SANTRAFORLAR

Bu hafta sizlerle, 14 yıl halı sahalarda top arkadaşlığı yaptığım Ahmet TOKMAKÇIOĞLU 'nun (nasıl soyadı ama, tıpkı memeci gibi ) yıllar önce kalem aldığı bir yazıyı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Futbolun belki en cazibeli mevkii olmasına rağmen, en hırpalanan ve en çok eleştirilen mevki santrafor olup, kaleciden sonraki en nankör mevkidir.  Günümüz futbolunda santraforların işleri gerçekten zordur. Gol kaçırmaya görsünler. 

Aramızda hala kaleye şut atma şansını elde edemeyen arkadaşları duyunca, her iki takım içinde yeni bir kadro yapılanmasına giderek oyun içindeki dizilişi 2-3-1 yaptık. Amacımız daha fazla gol atma şansını bulmaktı. Ama temel sorun nasıl bir santraforla oyuna başlamak gerekirdi. Bizde ecdadımızın yaptığı gibi "devşirme" yöntemini izleyerek, santrafor yaratma projesini başlatmış olduk. Hani derler yaa "Adam olacak çocuk ... bellidir." Bizde bundan sonraki maçlarda kimlerin santrafor oynayabileceğini üç aşağı beş yukarı anlamış olduk. Sadece santraforları değil, oyunun diğer bölgelerinde oynayan arkadaşlarda kendilerini gösterme gayreti içinde oldular. Bazıları memnundu bazıları ise şikayet ederek, daha az riskli bölgleri tercih edeceklerini söylediler. Dün akşam defansta oynamanın daha kolay olduğu görüldü. 

Dün ilklerin gece olması sebebiyle bazı arkadaşlarımızı tebrik etmemiz gerek. Bunların başında İbrahim ÇULHAOĞLU gelmekte. Son derece güzel goller att. Top sakladı. Mücadele etti. Bariz eksikliği oyun stratejisi ve santrafor olmanın temel gerekleriydi. Ama iyi niyeti ve takım oyuncusu olma gayretiyle açıklarını kapatmaya çalıştı.

Kürşad AKYÜREK diğer devşirme santrafor adayıydı. Çok gol kaçırdı. Kaçırdıkça üzüldü. Üzüldükçe kaçırdı. Neyse ki geceyi golle süsleyerek santraforlar hakkında konuşmayacağını beyan ederek esas görev bölgesine döndü.

Zaman zaman  Alirıza ŞAHİNER ve Şehzat SÜMER santrafor mevkide oynasalarda komple bir santrafor hüviyetine kavuşamadılar. Oyunun belli bölümlerinde Metin MERT'i beraberce marke ettiler!

Deniz ÇALIŞKAN, Alirıza ŞAHİNER ve Ergun EYÜPOĞLU'nun attıkları goller gecenin güzel golleriydi.

Bakalım bizim devşirme santraforlar aşağıdaki hangi santrafor "Beleşino" tiplemesiyle ortaya çıkacaklar, onları durdurmak için kimler "Otto" olacak.

“Santrafor nasıl oynamalı” denince filmi 35 sene kadar başa alıp hafızamı şöyle bir yokladım.
Futbolla ilgilenmeye başladığım dönemlerde dünya futbolundaki en parlak santrafor Gerd Müller idi.
Beleşçiydi.
Maç içinde hiç gözükmezdi.
Alakasız bir atakta araya girer, ayak sokar, dokunur-mokunur golünü atardı.
Ceza sahasında topu yakaladığındaysa hemen köşeye plase yapardı.
1970 Dünya Kupasında bu şekilde 13 tane gol attı.
Franz Beckenbauer ile girdikleri ver-kaçlar o yılların en sükseli hareketlerindendi
1970 Dünya Kupasını Pele’li kadrosuyla Brezilya kazandı ama 1974’de Bayern Münih alt yapılı Beckenbauer, Breitner, Höness ve Müller’li Almanya şampiyon oldu.
Arjantin’de oynanan 1978 kupasını ev sahibi takım aldı. Bugün herkesin kabul ettiği gibi Arjantin Takımı dopingliydi.
Santraforları Luke adında biriydi, ama bütün marifet Mario Kempes denen adamdaydı.
Sokrates’li Brezilyanın gönül şampiyonu olduğu1982 kupasını İtalya kazandı.
Santraforları Paulo Rossi idi.
Fındık kurdu gibi ceza sahasında biterek attığı gollerle herkesi fıtık etti.
1986 kupasını Maradonalı Arjantin kazanırken takımın doğru dürüst bir santraforu bile yoktu. Tek kişiye dayalı takımların kazandığı en son başarıydı. Armando Diego Maradona o kupada futbol adına herşeyi yaptı. İngiltereye biri elle diğeri de 60 metre top sürüp herkesi çalımlayarak attığı iki gol hala unutulmadı.
1990 Dünya kupasını Karl Heinz Rumenigge’li Almanya kazandı.
Santraforları Horst Hrubesch idi.
Gelmiş geçmiş en kötü santrafor tiplemesiydi.
Ayının tekiydi. Zaten Alman milli takımına ikinci lig gol kralı olarak seçilmişti.
O dönemin meşhur futbolcuları daha sonra Ankaragüçlü oyuncuların takma isimleri oldu.
Bonhof Nazmi, Maradona Sadık, Hrubeş Mehmet…
1994 kupasını Dunga’lı kadrosuyla Brezilya kazandı. Takımın kalbur üstü bir santraforu yoktu.
En kabız dünya kupasıydı.
Zaten finalde İtalya’yı penaltı atışları sonunda yendiler.
1998 yılındaki finalde Zineddin Zidane’li kadrosuyla Fransa, Dunga’nın Brezilyasına üç çekti.
Fransa takımının santraforu halen Juventus’ta oynayanTrezegeuot idi.
2002 yılında Türkiye’nin üçüncü olduğu dünya kupasını Ronaldo’lu Brezilya kaldırdı.
Dünya kupalarını kazanamayan ama çok zorlayan Hollanda takımı da dünya futboluna Marco Van Basten gibi bir santrafor sundu.
Görüldüğü gibi son 35 yılda Müller, Rossi, Hrubesch, Van Basten, Trezegeout, Ronaldo gibi bir çok santrafor tiplemesi ortaya çıktı.
Türkiye liglerindeyse 240 golle en çok gol atan futbolcu olan Tanju Çolak, “Müller” tipi santraforun son örneklerinden birisiydi.
***
Oğuz Aral 1970’li yıllarda çıkardığı Gırgır dergisinde “Utanmaz Adam” olarak bir karakter yarattı. Bu karakter bir serüveninde “Beleşino” adıyla Müller tipi bir santrafor olarak ortaya çıktı.
Beleşino ileride top bekleyen adı gibi beleşçi bir santrafordu. Rakip takım onu durdurmak için Otto adındaki bir kiralık katili sol-bek oynatıyordu.
Otto iri kıyım yapısıyla Beleşinoyu durdurmaya çalışıyor, bazen futbol-dışı numaralara başvuruyordu.
Mesela taç atışında topu top mermisiyle değiştirip, fünyesini ateşlediği top mermisini Beleşino’nun kafasına atıyordu.
Tabii ki araya olmadık şeyler giriyor ve Otto bir türlü Beleşino’yu durduramıyordu."
 
Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.
Özcan Dönmez
 
 

15 Nisan 2010 Perşembe

CENGİZ BAK BU TOP

Futbol aslında çok basit bir oyun olup, bizler onu son derece karmaşık ve anlaşılmaz bir hale getirmeye devam ediyoruz. Yok strateji yok bloklar arasında pas bağlantıları yok birinci bölge ikinci bölge derken işin içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Ama aslında futbol basit bir oyun olduğu için, en kısa yoldan demarke vaziyette bulunan takım arkadaşınıza uygun pası verdiğinizde temel gerekleri yerine getirmiş oluyorsunuz. Temel gereklere kısaca “fundemantel” de dediğimizde söylediklerimizi biraz daha süslemiş oluyoruz. Ama ben futbolu tanımlarken buna “al gülüm ver gülüm” diyorum. Belki yeni yaklaşım çerçevesinde “temel gerekler” demekte yanlış olmaz.

Bizim ülkemizin futbol kamu oyunda şöyle bir anlayış vardır. Top cambazı, çok iyi çalım atar veya iyi vurur gibi.( özellikle alt yapı seçmelerinde ve orda oynayanları tanımlamak amacıyla) Bunların hepsi serap gibidir. Bazen görünürler, ama genellikle yokturlar veya çok azı var olmuştur.

Bazıları vardır, topsuz oyunda başarılıdır, oyun planına sadıktır,fazla riske girmez veya takım oyuncusudur.(Hakan Şükür, Frank Lampard, Stevan Gerrard ve Rıza Çalımbay gibi)

Bunlarla beraber, birde “creative” oyuncular vardır. Bunlar her zaman futbol piyasasına gelmezler. (Maradona, Pele, Zidane, Beckenbauer, Marco Van Basten, Metin Oktay, Lefter, Sergen ve son zamanlarda Messi gibi.)

Hülasa, bazı oyuncular çalışarak kendilerini ve futbollarını geliştirirler, bazıları hazırdan yerler, bazıları da vardırki Allah vergisi yeteneklerini bildikleri halde hala çalışmaya devam ederler. Diyelim ve konuyu bağlamaya çalışalım. Fotbolun sonucunu belirleyen unsurların başında bireysel hatalar gelmektedir. Az hata yapan takımlar genellikle galibiyete daha yakın olmaktadır. Az hatayla beraber “creative” oyunculara sahipseniz iyi futbolla beraber galibiyete daha yakın olmaktasınız.

Bu analizler çerçevesinde Salı akşamı yaşananlardan bunlara benzer çıkarımlar yapmak gerekir. Öncelikle maçın sonucunu belirleyen temel neden bireysel hatalar ve onların gol olma oranları. Karıncalar, Tamandualara oranla daha az hata yaparak ve daha organize oyun oynadılar. Özellikle defansta uyguladıkları ikili sıkıştırma ve tatlı sert futbolları kazanmalarında büyük etken oldu. Cengiz’in kaçırdıklarına rağmen kazanmaları onların adına başarıydı. Tamandualarda bireysel hatalara Ergun ve Murat Üstadın form düşüklüğü eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu. Her iki takımda da topu haddinden seven oyuncular vardı. Topa olan düşkünlükleri ve sevgi belirtileri diğer oyuncuları kıskandıracak düzeydeydi. Bu arkadaşlar oyunu bazı bölümlerinde kendilerini dünyayı kurtaran adam gibi görüyorlardı. İbrahim kalede zaman zaman inanılmaz kurtarışlar yaparken, yediği bir gol evlere şenlikti. Ama yine özverisi için İbrahim’e teşekkür ediyoruz. Bu hafta Metin’in uzaktan attığı gol ile Özcan’ın attığı kafa golleri halı sahaların güzel gollerindendi. Ayrıca Kürşad’ın yaptığı pres ile kazandırdığı top gol olunca sevinmesi görülmeye değerdi. Ufak tefek tartışmalar yaşansa da güzel ve mücadele dolu oyun oldu. Çoğu arkadaşın keyf aldığını düşünüyor ve mücadelenin nice maçlarla sürmesini diliyorum.

Karıncalar:

Metin *** Alirız Üstad *** Şehzat *** Cengiz ** Özgün ** Kürşad *** Alirıza ***

Tamandualar:

Erdinç ** Murat Üstad ** Ergün ** Murat ** Özcan *** İbrahim *** Şükrü ***

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.


Özcan DÖNMEZ

7 Nisan 2010 Çarşamba

YAĞMURLA GELENLER

Hafif yağan yağmurla beraber ıslananlar, sanmasınlarki çok koştularda terlediler. Gerçekten dün akşam formasının hakkını terinin son damlasına kadar verenler vardı sahaha. Başta Erdinç olmak üzere Kürşad, İbrahim, Alirıza ve Mücahit'ide bu kategoriye dahil etmek gerekir. Hava ve saha koşulları futbol oynamayı ve mücadele etmeyi olumlu yönde teşvik edince, sahadaki mücadele de kıran kırana oldu. Her iki takım oyuncularını verdikleri mücadeleden dolayı tebrik etmek gerekir. Oyun üzerine çok fazla konuşmaya ve bir şeyler yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Cengiz, belkide kazanmak üzerine takım tertibi oluşturmaya çalışsada, organizasyon ve strateji konusunda yeteride kadar üretken olamadı. Hal böyle oluncada, yenilgi Erdinç'in çabasına rağmen kaçınılmaz oldu. Kürşad, İbrahim ve Şehzat maç sonrasında yorgun bir savaşçı gibiydiler. Maç kadroları ve yıldız değerlendirmesine gelince;

Tamandualar:

Özcan *** Şehzat *** Alirıza Üstad *** Özgün *** Murat *** Alirıza *** Murat Üstad ***

Karıncalar:

Şükrü ** Erdinç *** İbrahim ** Kürşad ** Cengiz ** Ergün ** Mücahit **

Cengiz'in GS-FB maçından kazandığı turkuaz forma, maç öncesinde kendisine takdim edilince yol ve kadro arkadaşları seçiminde yaşadığı kırgınlıkları bir nebze olsun unutarak maça başladı. Yeni forması şortuyla takım olunca da essahtan topçuya benzedi.

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

31 Mart 2010 Çarşamba

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK RESİMLERİ

Maça kontsantre olan Cengiz Üstünel ve Murat Seyhan
Salonlardan sahalara dönen Şehzat Sümer
Top canbazı Cengiz Üstünel
Derwal'den topa vurmayı öğrenen Murat Seyhan
Öyle bir vuruş yaptıki Alirıza Çataldağ, topu takip edemedik
Çömezlere nasıl oynayacaklarını hatırlatan Şehzat Sümer
İşte size raket gibi bir sol ayak, Şükrü Cesur
Kızılay yardımından faydalanan Cengiz Üstünel ve Metin Mert
Kendini kalede deneyen Adem Yüksel
Kürşad Akyürek, Ergün Eyüboğlu, Cengiz Üstünel, Şehzat Sümer, Murat Seyhan, Erdinç Türker, Özcan Dönmez
Murat Sabuncu, Adem Yüksel, Şükrü Cesur, Alirıza Çataldağ, Metin Mert

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Futbolu öncelikle bir oyun, halı sahayı da içimizdeki çocukların ortaya çıkıverdiği oyun alanları olarak görüyorum. Bu haftaki maç, kadro seçimleriyle, iddialarıyla, oyuncuların performanslarıyla gayet eğlenceli geçti. Eğlenmeyi kazanmaktan önde tutan anlayışıma rağmen, maçı kazanmış olmamızın ve kendi standardıma göre iyi bir oyun tutturmuş olmamın eğlence algımı artırmış olabileceğini kabul ederim.

Haftanın heyecanı çoğu zaman olduğu gibi, DTS Ligi Organizasyon Komitesi Başkanı Murat Seyhan’ın “Hadi kadroları kuralım.” demesiyle başladı. Sakatlığından dolayı geçen hafta yeşil sahadan uzak kalan Murat, futbolu özlemişti. Sakatlığı tam geçmemiş olmasına rağmen sahaya dönmeye karar vermişti. Kalede oynamayı düşünüyordu. Yine de "Yüzde yetmiş kalede dururum, sonra da oyuna girerim.” demekten kendini alamadı. Bu sözü, kadro listelerine de şerh düşülmüş olduğu halde bu sözü – bazı sebeplerden – yerine getiremedi.

Bazı arkadaşların mazeretlerinden dolayı bu hafta oynamayacaklarının anlaşılması, maçın ilk (ve de son) 14’ünü belirlemeyi zorlaştırdı. Deniz ve Mücahit sakatlıkları nedeniyle af istediler. Maç günü, Ali Rıza Şahiner’in de sakatlar kervanına katılmasıyla, bir süre dinlendirilmesi düşünülen Adem Yüksel kadroya dahil edildi. İlk 14’ün tespit edilmesinden sonra sıra eküri listesi oluşturulmasına geldi. Organizasyon Komitesi, son haftalarda kötü performans sergileyen Cengiz Üstünel’in klasmanını yine düşürdü. Takım seçme işi, Cengiz Üstünel ve yeni ekürisi Şehzat Sümer’e kaldı. Cengiz Üstünel’in yüzde yüz kalede oynayacak olan Erdinç Türker’i seçmesi maç sonunda en isabetli tercihi olarak görünecekti. Öte yandan, Şehzat Sümer duygusallıktan tamamen uzak kadro seçimiyle ilgili pişmanlığını maçtan sonra dile getirecekti. Oluşan kadrolar, Tecrübenin Olgunluğu’yla Gençliğin Dinamizmi arasında bir mücadele yaşanacağını gösteriyordu.

Gururlu ve duygusal bir taraftar portresi çizerek televizyona görüntüler vermesi nedeniyle hafta sonu uluslararası bir şöhret haline gelen Kürşad Akyürek’le Galatasaray – Fenerbahçe maçı için girdiği iddiadan kazandığı formanın tadını çıkarmakta olan Cengiz Üstünel’in maçta en az 5 gol atacağı üzerine Murat Seyhan’la da iddiaya girmesi maç keyfimizin kreması oldu.

Saatlerin ileri alınmasından sonra hava kararmadan sahaya çıkan ekipler neşeyle ısınma hareketleri yaparken fotoğraf makinesine renkli pozlar vermeyi ihmal etmediler.

Tamandualar:

Özcan**** Cengiz** Erdinç**** Özgün*** KürşaD*** İbrahim*** Ergün***

Karıncalar:

Metin** Şehzat** Murat Üstad** Alirıza** Murat** Şükrü*** Adem**

Futbolu seven ama futboldan çok iyi anlamayan bir amatör ruh olarak, biraz da haddimi aşmayı göze alıp oyuncuların performansları hakkında gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Erdinç, sergilediği performansla DTS Ligi’nin en başarılı kalecisi unvanını Murat Seyhan’dan almış görünüyor. Lig tarihinin en az gol yiyen takımının daimi tek kalecisi olmak onuruna erişti. Bu takımın Kürşad Akyürek, Ergün Eyüboğlu ve İbrahim Çulhaoğlu’ndan oluşan defans hattı gayretliydi. Özcan Dönmez bu defans hattını motive ve organize etmekte gayet başarılıydı. Özcan Dönmez takımın hücum organizasyonunda da aktif rol oynadı, ancak “al da at” dercesine verdiği gol pasları “iddialı” Cengiz Üstünel’den fazla takdir görmedi. Zaman zaman kendi yarı sahasında defansa yardım etmeye çalışırken görülüp hayretle karşılanan Özgün’ün takıma asıl katkısı attığı gollerdi. Cengiz Üstünel girdiği iddia nedeniyle savaşçı santrafor rolüne bürünmesine rağmen 4 golde kaldı. Ayrıca, iddiayı kaybederken kendisine ait olan gol kaçırma rekorunun kırıp kıramadığının araştırılması gerekiyor. Metin Mert’in ünlü şutları, uzun süren galibiyet serisinin sona ermesine engel olamadı. Şehzat da sahalara dönüşte bekleneni vermekten uzaktı, muhtemelen uzun bir aradan sonra kaybeden tarafta yer aldı. Şehzat, kadrosuna almadığı için pişman olduğu İbrahim Çulhaoğlu’nun, İbrahim Üzülmez’den ilham olarak “faul alan defans oyuncusu” olma çabasına bolca yardımcı oldu. Murat Seyhan, sakatlığı nedeniyle kalede başarılı olamayacağını anlayınca oyuna girerek defansa ve hücuma katkı sağlamaya çalıştı, İbrahim’den dönen sert şutu dikkat çekti. Şükrü, takımının ayakta kalan isimlerinden oldu. KAR (Ali Rıza Çataldağ), enerjisiyle takımını kanatlardan ileri taşımaya çalıştı. Murat Sabuncu da adaşının yerine kaleye geçti, oyuna döndüğünde enerjisi rakibin defansını enerjisiyle karıştırmaya çabaladı. Son anda kadroya dahil olan Adem’in takımına katkısı yüksek olmadı.

Maçın gidişatı üzerine bir teknik analiz yapamayacağım. Sonuçta, tecrübenin olgunluğu gençliğin dinamizmine açık fark atarak galip geldiğini söyleyebilirim.

Eğlenceli oyunlar diliyorum hepimize.

İbrahim ÇULHAOĞLU
İstanbul - 2010

24 Mart 2010 Çarşamba

ÜÇ KORNER BİR PENALTI

Yetmişli yıllarda mahalle aralarındaki dar sokaklarda oynanan maçlarda her seferinde korner atma işkenceye dönüşünce, bizlerde kuralı uygulamaya başladık ve üç korner kazanan takım penaltı atışı atma hakkı kazandı. Ama ben hep bu kuralı sorguladım. Ne amacı var? Neye hizmet ediyor? Ne kazandıracak? Bu soruların cevabını bulmaya çalıştım. Aslında cevap çok basitti. Korner atışı da en az penaltı kadar tehlikeli olabilirdi.Ve gerçekten de duran topları kullanmasını bilmek, günümüz futbolu için büyük bir silahtı. Kendi kendime iyiki bu sokak kuralını sorgulamışım, iyiki isyan etmişim diyorum. Yetmişli yılların sokak futbolunda, futbolcuların bir dönem pısırık yetişmesine neden olan "taş üstü" ve "bel üstü" kavramları vardır. Bu iki kavramdan dolayı çocuklar, şut çekerken "taş üstü" ve "bel üstü" olmasın diye hep kalenin ortasına şut atarak gol atma becerilerini geliştiremediler. Bu durumda gençlerin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Geçmişinizle yüzleşmenin zamanı gelmiş olabilir. Her zaman yeniliklere ve yaratıcı düşüncelere açık olmakta fayda var diyelim ve konuyu bağlayalım.

Bu haftaki maç oynansın mı oynamasın mı kulislerinden sonra, nihayet oynanaması yönünde bir karar alınınca, gün boyu takım kadrolarını oluşturma mücadelesi içinde olundu. Ergun, Şehzat, Murat ve Mücahit mazeretleri sebebiyle gelemeyeceklerini beyan edince, kadro kurmakta bir hayli güçlükler yaşandı. Kimine dil döküldü kimine emir komuta zinciri içinde gelmeleri tavsiye edildi ve nihayet kadrolar aşağıdaki şekilde oluşturuldu.

Yere Bakanlar:
Cengiz *  İbrahim *** Metin ** Şükrü ** Alirıza *** Alirıza Üstad ** Murat **

Yürek Yakanlar:
Özcan *** Erdinç *** Özgün ** Deniz *** Adem ** Gökhan ** Kürşat ***

Kolay bir galibiyet alacaklarını düşünen "Yere Bakanlar" takımı işin hiçte kolay olmayacağını, üstüne giydikleri mavi yelekle belli ettiler. Maça iyi başlayan "Yürek Yakanlar" golleri bir bir atarak bir ara farkı beşe kadar çıkarsalarda, rakibin presine karşı top çeviremeyince beraberliğe razı oldular. Tabiki yapılan bireysel hatalar oyunun sonucunu direk etkileyen faktördü. Futbol hatalar üzerine kurulu bir oyun olduğu için, haliyele sonuçlarda her zaman sürprize açıktı. Belkide bütün dünyada izleyici bulmasının temel nedeni buydu. Adem ve Gökhan'ın tehlike bölgesinde kaptırdıkları toplar sonucu "Yere Bakanlar" üç gol buldular. Böylece yaptıkları presinde karşılığını aldılar. Deniz ve Adem'de çabuk olamama gibi temel bir eksiklik gözlenmekte. Halbuki biraz daha çevik ve çabuk olsalar, çok daha iyisini yapabilecek yetenek ve enerjiye sahipler. Gökhan, oyunun ilk yirmi dakikasında uzaktan şutlarla etkili olurken, bu dakikadan itibaren kendinden beklenen performansın altında kalarak hayal kırıklığı yarattı, tıpkı Özgün gibi. O da beklentilerin altında bir futbol oynayarak Gökhan'a ayak uydurunca, yük ister istemez Erdinç, Kürşat ve Deniz'in üstüne kaldı. Deniz attığı gollede performansını taçlandırmış oldu. Akyürek'in en kritik anlarada yaptığı müdahaleler gerçekten görülmeye değerdi. Keşke biraz daha kıvrak olabilseydi, kimbilir neler yapardı neler? Özcan'ında hücum bindirmelerinde yıpranmasıyla defansif yetersizlik ortaya çıkmış oldu. Erdinç çok iyi kurtarışlar yapmasına rağmen, çokta kötü goller yiyerek herkesi sevindirdi. Sakat olarak aramıza katılarak verdiği destek için teşekkür ediyoruz. Özcan gecenin flaş gollerini atarak adeta ekmeğini taştan çıkardı. Bazıları şans golleri diye nitelendirsede mücadele ve iyi niyetinin karşılığını almış oldu. Rakiplerin korner atışlarında yeni önlemler almaya yönelik kafa yormalarının da belki zamanı gelmiş olabilir.

Yere Bakanlar aslında kadro olarak daha iyi olmalarına rağmen, Cengiz'in oyuna küsmeleri ve top kayıpları sebebiyle mağlup olmayı hak ettiler. Oyunun ikinci yarısında Metin'inde motivasyonuyla saman alevinden biraz daha ileriki bir aşama kadar oyunda etkili oldular. Onlarda yedikleri her golde kalecilerini içlten içe eleştirselerde, kaybetmelerinin temel sebebinin "paylaşamamak" olduğu aşikardı. Metin oyun anlayışı ve attığı gollerle takımını ayağa kaldırmaya çalıştı. Tabiki Cengiz'e rağmen. Şunuda unutmamak lazım. Cengiz'in yoktan var ettiği goller olmasa belkide bunları konuşuyor olmayacaktık. Tabiki kaçırdığı gol poziyonları evlere şenlikti. İbrahim kalede fevkalede iyi oynadı. Kritik müdahaleleri ve kurtardığı poziyonlar gerçekten usta işiydi. Belki kalecilik nosyonuna sahip değildi ama kesinlikle iyi niyet ve amatör bir ruha sahipti. Niye ısrar ederlerki Murat'la kalede başlamak konusunda. Onun enerjisini oyunun diğer bölgelerinde kullanmak hem Murat hemde takım için daha verimli olabilir. Alirıza gençliğinin verdiği enerjiyi sahaya yansıtarak takımına son derece ketkı yaptı. Ama birde gol atabilme becerisini göstrebilse. Galip gelebilselerdi sanırım en çok sevinecek kişi o olurdu. Şükrü, pasları en kısa yoldan en yakındaki kişiye verdiğin zaman oyunu çözmüş olacaksın. Futbolun temeli "Al Gülüm Ver Gülüm" üzerine kurulu olup, sana ve diğer gençlere sesleniyorum. En az benim kadar koşacaksınız daha fazlasını istemiyorum. Alirıza Üstad, elinden geleni yapmaya çalışsanda bazen seni anlamayanlar olabilir. Bizim oralarda bir laf vardır. "Gavura Darılıp Oruç Yenmez" gerisini sen düşün.

Son bir iki cümlede hakeme söylemek isterim. Sanki "Yürek Yakanları" biraz hırpalayım düşüncesiyle sahaya çıkmış gibiydi. Verdiği ve vermediği kararlarla taraflıymış gibi davrandığını hissettik. Ama asla iyi niyetinden şüphe etmedik. 

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

17 Mart 2010 Çarşamba

ELEKTRİKLER KESİLDİ YAZAMADIM HOCAM !

Maç öncesi başladım düşünmeye, ne yazsam ne yazsam. Bulamadım dişe dokunur bir şeyler. Ne takım kadroları ve üzerine yapılacak spekülasyonlar nede oynanan futbol üzerine. Dün geceden aklımızda kalan elektriklerin kesilmesi ve bozulan konsantrasyondu. Belki elektrikler kesilmesede oyuna  adapte olma sorunu devam edecek gibi görünüyordu. Takımlar arasındaki sayısal dengesizlik de bu işin tuzu biberi oldu. Oyun için çok fazla söylenecek bir şeyler olmadığı için "gazozuna maç" havasında geçti. Deniz'lili Okan ve Deniz'in başına gelenler bu hafta Alirıza'nın başına geldi. Tabiki tavsiyemiz aynı oldu ! Deyip konuyu Rıza üzerine yazılmış, yeğenim ve öykü yazarı namzeti Fatma Nur Türk'ün bir şiiriyle bağlamak istiyorum.

ANLIYOR MUSUN RIZA

Razı olabilecek misin Rıza
gölgeler aşkına, budaklanan popcorn trafiği bu hey gidi hey!
kimi tutsam yıllarca böyle uzun uzun, müteşekkir
mağrur piyasaya yetmiyor üç başlı beş başlı ejderhalar

ağaları beyleri paşaları sekiz tatlısı yemeye geldiğinde hanene,
durup da sordun değil mi işitilmez ince sesinle
bir küp şeker bir litre kan yaşına denk mi, diye?

tasalarını günübirlik zıpkın mı belledin Rıza?
kafdağının ardında bir zümrüdü anka beklerken bizim bitirimler
çalıntı ihlallerle yüzüne peeling yaptığını daha saklama!

bağında izi yok bunların üzümünü yemeye gözleri varken
ayırdındasın Rıza sabrını tutma, iki satır karalamamı hor gör değilse
kıvrak hareketlerle cebelleş, attır pistlerin tozunu, utanma!

ey hak! de, dersem benimle!
kimin olmalı ilk hak?
İlhak sıçrasa bari kan öğüten kadavra sözlerine ki
görüyorsun bu allı pullu negatif gidişat

olmadı gitti Rıza, elimde, dilimde,
sapsarı parmaklarımda kalan madem redd i ilhak!
 ikinci, iki bininci bir ayaklanma mı gerek
yahut derin dondurucuda saklanmış davetkar bir muhalefet?

bu yol geçen hanı bingo ahırı saray yuvasında allaha mı kaldık Rıza?
bak bu popcorn trafik! esme, geçme, gürleme başım çatlıyor
kükreme öyle karşımda, celallenme birden,
dur yapma etme!...

Fatma Nur Türk