24 Mart 2010 Çarşamba

ÜÇ KORNER BİR PENALTI

Yetmişli yıllarda mahalle aralarındaki dar sokaklarda oynanan maçlarda her seferinde korner atma işkenceye dönüşünce, bizlerde kuralı uygulamaya başladık ve üç korner kazanan takım penaltı atışı atma hakkı kazandı. Ama ben hep bu kuralı sorguladım. Ne amacı var? Neye hizmet ediyor? Ne kazandıracak? Bu soruların cevabını bulmaya çalıştım. Aslında cevap çok basitti. Korner atışı da en az penaltı kadar tehlikeli olabilirdi.Ve gerçekten de duran topları kullanmasını bilmek, günümüz futbolu için büyük bir silahtı. Kendi kendime iyiki bu sokak kuralını sorgulamışım, iyiki isyan etmişim diyorum. Yetmişli yılların sokak futbolunda, futbolcuların bir dönem pısırık yetişmesine neden olan "taş üstü" ve "bel üstü" kavramları vardır. Bu iki kavramdan dolayı çocuklar, şut çekerken "taş üstü" ve "bel üstü" olmasın diye hep kalenin ortasına şut atarak gol atma becerilerini geliştiremediler. Bu durumda gençlerin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Geçmişinizle yüzleşmenin zamanı gelmiş olabilir. Her zaman yeniliklere ve yaratıcı düşüncelere açık olmakta fayda var diyelim ve konuyu bağlayalım.

Bu haftaki maç oynansın mı oynamasın mı kulislerinden sonra, nihayet oynanaması yönünde bir karar alınınca, gün boyu takım kadrolarını oluşturma mücadelesi içinde olundu. Ergun, Şehzat, Murat ve Mücahit mazeretleri sebebiyle gelemeyeceklerini beyan edince, kadro kurmakta bir hayli güçlükler yaşandı. Kimine dil döküldü kimine emir komuta zinciri içinde gelmeleri tavsiye edildi ve nihayet kadrolar aşağıdaki şekilde oluşturuldu.

Yere Bakanlar:
Cengiz *  İbrahim *** Metin ** Şükrü ** Alirıza *** Alirıza Üstad ** Murat **

Yürek Yakanlar:
Özcan *** Erdinç *** Özgün ** Deniz *** Adem ** Gökhan ** Kürşat ***

Kolay bir galibiyet alacaklarını düşünen "Yere Bakanlar" takımı işin hiçte kolay olmayacağını, üstüne giydikleri mavi yelekle belli ettiler. Maça iyi başlayan "Yürek Yakanlar" golleri bir bir atarak bir ara farkı beşe kadar çıkarsalarda, rakibin presine karşı top çeviremeyince beraberliğe razı oldular. Tabiki yapılan bireysel hatalar oyunun sonucunu direk etkileyen faktördü. Futbol hatalar üzerine kurulu bir oyun olduğu için, haliyele sonuçlarda her zaman sürprize açıktı. Belkide bütün dünyada izleyici bulmasının temel nedeni buydu. Adem ve Gökhan'ın tehlike bölgesinde kaptırdıkları toplar sonucu "Yere Bakanlar" üç gol buldular. Böylece yaptıkları presinde karşılığını aldılar. Deniz ve Adem'de çabuk olamama gibi temel bir eksiklik gözlenmekte. Halbuki biraz daha çevik ve çabuk olsalar, çok daha iyisini yapabilecek yetenek ve enerjiye sahipler. Gökhan, oyunun ilk yirmi dakikasında uzaktan şutlarla etkili olurken, bu dakikadan itibaren kendinden beklenen performansın altında kalarak hayal kırıklığı yarattı, tıpkı Özgün gibi. O da beklentilerin altında bir futbol oynayarak Gökhan'a ayak uydurunca, yük ister istemez Erdinç, Kürşat ve Deniz'in üstüne kaldı. Deniz attığı gollede performansını taçlandırmış oldu. Akyürek'in en kritik anlarada yaptığı müdahaleler gerçekten görülmeye değerdi. Keşke biraz daha kıvrak olabilseydi, kimbilir neler yapardı neler? Özcan'ında hücum bindirmelerinde yıpranmasıyla defansif yetersizlik ortaya çıkmış oldu. Erdinç çok iyi kurtarışlar yapmasına rağmen, çokta kötü goller yiyerek herkesi sevindirdi. Sakat olarak aramıza katılarak verdiği destek için teşekkür ediyoruz. Özcan gecenin flaş gollerini atarak adeta ekmeğini taştan çıkardı. Bazıları şans golleri diye nitelendirsede mücadele ve iyi niyetinin karşılığını almış oldu. Rakiplerin korner atışlarında yeni önlemler almaya yönelik kafa yormalarının da belki zamanı gelmiş olabilir.

Yere Bakanlar aslında kadro olarak daha iyi olmalarına rağmen, Cengiz'in oyuna küsmeleri ve top kayıpları sebebiyle mağlup olmayı hak ettiler. Oyunun ikinci yarısında Metin'inde motivasyonuyla saman alevinden biraz daha ileriki bir aşama kadar oyunda etkili oldular. Onlarda yedikleri her golde kalecilerini içlten içe eleştirselerde, kaybetmelerinin temel sebebinin "paylaşamamak" olduğu aşikardı. Metin oyun anlayışı ve attığı gollerle takımını ayağa kaldırmaya çalıştı. Tabiki Cengiz'e rağmen. Şunuda unutmamak lazım. Cengiz'in yoktan var ettiği goller olmasa belkide bunları konuşuyor olmayacaktık. Tabiki kaçırdığı gol poziyonları evlere şenlikti. İbrahim kalede fevkalede iyi oynadı. Kritik müdahaleleri ve kurtardığı poziyonlar gerçekten usta işiydi. Belki kalecilik nosyonuna sahip değildi ama kesinlikle iyi niyet ve amatör bir ruha sahipti. Niye ısrar ederlerki Murat'la kalede başlamak konusunda. Onun enerjisini oyunun diğer bölgelerinde kullanmak hem Murat hemde takım için daha verimli olabilir. Alirıza gençliğinin verdiği enerjiyi sahaya yansıtarak takımına son derece ketkı yaptı. Ama birde gol atabilme becerisini göstrebilse. Galip gelebilselerdi sanırım en çok sevinecek kişi o olurdu. Şükrü, pasları en kısa yoldan en yakındaki kişiye verdiğin zaman oyunu çözmüş olacaksın. Futbolun temeli "Al Gülüm Ver Gülüm" üzerine kurulu olup, sana ve diğer gençlere sesleniyorum. En az benim kadar koşacaksınız daha fazlasını istemiyorum. Alirıza Üstad, elinden geleni yapmaya çalışsanda bazen seni anlamayanlar olabilir. Bizim oralarda bir laf vardır. "Gavura Darılıp Oruç Yenmez" gerisini sen düşün.

Son bir iki cümlede hakeme söylemek isterim. Sanki "Yürek Yakanları" biraz hırpalayım düşüncesiyle sahaya çıkmış gibiydi. Verdiği ve vermediği kararlarla taraflıymış gibi davrandığını hissettik. Ama asla iyi niyetinden şüphe etmedik. 

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

Hiç yorum yok: