24 Ekim 2011 Pazartesi

BABA BİR

İhtiyarların bir arada olma isteğini fırsata çevirmeye çalışan gençler, maça iyi başlamalarına rağmen sonunu getiremediler. İlk on dakikada 2-0 öne geçmelerine rağmen yaklaşık 45 dakika başka gol üretemediler ve 8-4 mağlup oldular. Metin, Erdinç ve Murat Ovalı'nın şapklarını önlerine koyup düşünmeleri lazım. Bu üçlünün dört pası üst üste yaptığını yine görmedik. Onların organizasyon eksikliği diğer oyuncularıda olumsuz etkiledi ve yenilginin başlıca nedenini oluşturdu. Hep söylediğim gibi tekrar söylüyorum. Futbol çok basit bir oyun ve onu zorlaştırmaya çalışan bizleriz. "Al Gülüm Ver Gülüm" Temel prensip bu. Diğer bir değişle"En kısa yoldan en müsait arkadaşına pas verme" işi. Neden zor işleri her iki takımın bazı oyuncuları ısrarla bu anlayışın dışında işler yapmaya çalışırlar hala anlamış değilim. Neyse temel konuları bir kez daha hatırlatarak biz görevimizi yapalım. 

Bor İdmanyurdu:
Özcan *** Cengiz ** Bertan *** Şükrü ** İbrahim ** Deniz ** Selahattin *** Ergün ****
(Şehzat ****)

Niğde Gazozu:
Metin * Emre ** Alirıza ** Erdinç * Cüneyd ** Murat Ovalı * Murat Sabuncu** Çağrı **

Bor İdmanyurdunu değerlendirirken bazı arkadaşlarımıza teşekkür ederek başlamamız gerekiyor. Bunların başında Ergün Eyüboğlu gelmekte. Hem iş hemde futbolu özellikle kalede gösterdiği performansı bir araya getirerek büyük moral depolayarak Edirne'ye dönüş yaptı. Diğeri ise Şehzat Sümer tabiki. Malzemelerini ve yerini Deniz Çalışkan'a bıraktı ve Niğde Gazozunu tadılmasında iki yıldız almasına rağmen büyük katkı yaptı.Teşekkürler Şehzat teşekkürler Ergün.

Özcan birazcık ortalamanın üstüne çıktı ve galibiyette önemli rol oynadı. Yaptığı asistler ve rakip defanstan kaptığı topları gole çevirmesi artı yönüydü. Bu arada takımını stratejik oynatması ve takım arkadaşlarınında bu oyun anlayışına sadık kalması önemliydi. Selahattin ve Şükrü'nünde gününde olması takımın hem defansta hemde hücumda etkin olmasını sağladı. Sanmasınlarki Deniz, Bertan, İbrahim ve Cengiz kötü oynadı. Onlar ortalama oyunlarını yine sürdürdüler ve istikrarlarını korudular.Onlarda gazozun tadına baktılar tabiki.

Niğde Gazozu oyuncularının gol yedikçe güvenlerini kaybetmelerinin ayrıca incelenmesi gerekir. Ya oyunu çok ciddiye alıp baskı altında kalıyorlar yada özgüvenlerini çabuk kaybediyorlar. Halbuki iki haftadır geriden gelen takım birinde 5-0 dan diğerinde 2-0 dan geri döndüler ve galibiyete ulaştılar. Burda önemli olan sahaya iyi ve planlı bir yerleşimle, oyun planına sadık kalmak büyük önem taşımakta. Diyerek biraz yol gösterelim ve konuyu bağlayalım.

Bu arada yenilen takımda yer alan bazı arkadaşların, sahada alınan sonuçlara pek takılmamaları ve bu mücadelenin her zaman devam edeceğini bilmeleri gerekir. Bizde onlara zaman zaman takılabilelim. Bu şansı bize versinler.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmamanız dileği ile ...

Özcan DÖNMEZ


18 Ekim 2011 Salı

AVRUPA AVRUPA


 “Avrupa Avrupa duy sesimizi” bir zamanlar takımlarımızın Avrupa kupalarındaki maçlarında ve milli maçlarda popüler olan bir tezahürattı. Tanju Çolak, Yusuf Altıntaş’ın boş kaleye atmayıp kendisine attırdığı golle Metin Oktay’ın gol rekorunu kırdığı sezon, altın ayakkabı ödülünü kazanmış, ödül töreninde spikerin birkaç dilde sorduğu sorulara yanıt veremeyince gazetelerde (o zamanlar internet filan yoktu tabii, twitter miwitter hak getire ) “Avrupa’ya gittik, ama Avrupa sesimizi duyamadı” gibi yorumlar çıkmıştı. Avrupa’nın sesimizi duymasına, Avrupa’nın ne kadar ihtiyacı olduğu ya da bize ne kadargerekli olduğu mevzularını dile getiren olmuş muydu bilmiyorum. Kendi topraklarımızda yetiştirip Avrupa’ya gönderdiğimiz futbolcu ve teknik direktörlerin sayısı çok fazla olmasa da, sesimizi duymayan Avrupa’dan bolca futbolcu ve teknik direktör getirerek sesimizi yine onlara duyurmaya çalıştık. Bu arada Jupp Derwall gibi gerçekten futbolumuzun rengini değiştiren (o dönem büyük takımlarımızın toprak sahada antrenman yaptığı ve çim sahaya benzer yeşillikler üzerinde lig maçları oynadığı bir dönemdi) saygın isimler ülkemize gelmişti. Gordon Milne, Tony Schumacher, Jean-Marie Pfaff, Löw, Hiddink, Hagi, Anelka, Rijkaard, Schuster ülkemize gelmize gelip iz bırakmaya fırsat bulan veya bulamayan Avrupalılardan belki ilke akla gelenleridir.

Efendim, dün geceye dönecek olursak, sonbaharın ilk soğuklarının iliklerde hissedilmeye başlandığı bir ekim akşamında Avrupa Fatihleri ile Mevlana Öz Tamandua Spor, Londra Camping Arena’da karşı karşıya geldi.

Avrupa Fatihleri
Cengiz Üstünel ****  Metin *  Bertan ***  Şükrü ** İbrahim *** Cüneyt **  Özgün **

Mevlana Öz Tamandua Spor
Özcan Dönmez ** Erdinç **** Murat Ovalı ** Çağrı *** Adem ** Ali Rıza **  Emre Saklıca **

Avrupa Fatihleri, zihniyet değişikliğini ikinci plana atıp Avrupa’dan flaş transferler yaparak başarı kazanmak peşindeydi.  Paris Saint-Germain’den yıldız futbolcu Metin Mert’i kadrosuna katarak “”mutlak galibiyet” parolasıyla maça çıkmışlardı. Fatihler, gayet hızlı başlayarak gol yemeden dört farklı üstünlüğe ulaştılar. Özgün düzgün vuruşlarla kaleciyi avlıyor, Cengiz Üstünel attığı çalımlarla adeta slalom yaparak futbol resitali sunuyordu. Şükrü, Metin Mert ve Bertan’dan oluşan savunma, disiplinli oynuyor, hücuma destek verirken rakip forvetlere geçit vermiyordu.

Öz Tamandualarsa henüz son sözlerini söylememişlerdi. Ali Rıza, Özgün’ü durmanın bir yolunu bulmuş, Çağrı kaleyi gole kapatmıştı. Öz Tamandualar, Özcan Dönmez’in liderliğinde oyunu rakip sahaya taşımaya başlamışlardı.  Öte yandan, Avrupa Fatihlerinde savunma disiplini ve hücum etkinliği kaybolmaya yüz tutmuştu. Şükrü, Fatihlerin savunmada ayakta kalan ismiydi. Şükrü, Özcan Dönmez’i durdurmaya çalışırken oluşan boşlukları değerlendirmede Tamandua forvetleri önceleri çok etkili görünmediler, daha çok rakip kaleciye antrenman yaptırır gibiydiler. Ancak, Erdinç’in uzun füzeleri maçın düğümünü çözdü. Fatihler, Metin Mert’in şutlarıyla maça tutunmaya çalıştılarsa da Murat Ovalı’nın kaleciden dönen topunu kaleye yuvarlayan Çağrı son sözü söylemiş oldu.

Avrupa Fatihleri, yalnızca flaş futbolcu transferiyle nereye kadar gidilebileceğini gördüler mi acaba? Kalbiyle oynayan Anadolu çocukları, kalplerinin yanına biraz Avrupa zihniyeti ekleyerek daha başarılı olabilirler mi dersiniz? Bakalım Londra’nın futbol anlayışı bir gün Londra Camping Arena’ya da uğracak mı?  Mesela, Arsenal alt yapısından yetişip en son Fransa Liginde boy gösteren Şehzat Sümer’in gelişi gidişatı değiştirecek mi?
Bu arada, geçen haftaki sakatlığının etkisinden tam olarak kurtulamadığı gözlenen İbrahim’in sakatlığının nüksettiği ve sahalardan iki hafta uzak kalacağı öğrenildi. Doktorların yoğun tedavi programıyla ikinci maça yetiştirmeye çalışacakları gelen duyumlar arasında. Ayrıca sahalardan bir buçuk ay uzak kalacağı açıklanan Emre Koskuoğlu, yağmur soğuk demeden arkadaşlarını desteklemeye devam ederek takdir topladı. Emre’nin haftaya düz koşulara başlayacağı haberi, taraftarlar arasında çoşkuyla karşılandı.

İyi oynayanlar, iyi oynamaya devam etsin, iyi oymayanlar da bir gün iyi oynarlar herhalde. Hepimizin de ilkokuldan hatırladığı gibi, “Çalışan kazanır, elması kızarır.”

İbrahim ÇULHAOĞLU

11 Ekim 2011 Salı

BATI YAKASININ HİKAYESİ

  
Sokak arasında, arsada futbol oynamak, futbol romantizminde “Romeo ve Juliet” devrini temsil ediyorsa, yağmurda açık halı sahada oynamak da en azından bir “Batı Yakasının Hikayesi” eder. Modern zamanların Türk Telekom Arena’sı olduğu düşünülürken  derme çatma bir Ali Sam Yen havasına bürünen Londra Camping Arena’nın  yarı kapalı halı sahasında oynanan maç, tam değilse de yarım bir “Batı Yakasının Hikayesi” sayılır. Yağan kar altında futbol oynamanın keyfini hatırlayanlara hafif de gelse açık tavandan sızan yağmur damlaları güzel bir oyun için oldukça davetkar görünüyordu.

Batı Yakası
Cengiz Üstünel***-  Ali Rıza** - Adem**-  Özgün****- Emre Saklıca*** Selahattin*** İbrahim???
Karşıyaka
Erdinç**** - Murat Ovalı**** - Murat Sabuncu**- Bertan** - Şükrü** -  Çağrı*** Emre Saklıca???

Batı Yakası oyunu rakip yarı sahaya yığarak agresif bir açılış yaptı. Karşıyakalılar bu baskıya direnirken bir kontratakla ilk golü bulan taraf oldular. İki takımın bu oyun tarzı, maçın ilk yarısının genel karakterini yansıtıyordu. Batı Yakası, savunmasını orta sahaya kadar çıkarıp Karşıyaka’nın üstüne gidiyor, günündeki Özgün’le goller bulurken Karşıyaka kaptığı topları hızla rakip alana aktarıyor, Erdinç ve Murat Ovalı’yla bu gollere karşılık veriyordu. Erdinç’in kaleci İbrahim’in de yardımıyla kornerden doğrudan attığı gol, bu şablona uymasa da bu dönemde gelen gollerden biri oldu.

Maçın 10. dakikasında İbrahim, herhalde iyi ısınmadığından olacak, bir pozisyonda darbe almadan kendini sakatladı (kulüp doktorlarından resmi bir açıklama alamadık, lifi atmış diye bir söylenti var), sonra yürüyerekve acı çekerek  oynamaya çalıştıysa, takıma ve kendisine yarardan çok zarar vereceğini anlayınca, oyundan çıktı. Yedek kulübesinde oyuna girecek oyuncu olmadığından (Emre Koskuoğlu sadece seyirciydi) Batı Yakası, maç içinde hemen Karşıyaka’dan Emre Saklıca’yı transfer etti. Bu arada İbrahim’in en iyi oynadığı mevkinin kale arkası olduğu tescillenmiş oldu, çünkü doğrusu kalenin önündeyken de kendisine atılan golleri seyretmekten başka pek bir şey yaptığı yoktu.

Oyun genelde dengeli biçimde devam etti. İkinci yarıda Erdinç, Murat Ovalı ve Çağrının hücum organizasyonları ibrenin Karşıyaka tarafına dönmesini sağladı. Bu oyuncular rol paylaşımını dengeli yaparak savunmaya da yardım ettiler. Şükrü, Bertan ve Murat Sabuncu da tüm güçlerini sahaya yansıtmaya çalıştılar. Ancak, oyuncu sayısının eksikliği maçın sonlarına doğru hissedilmeye başlandı. Karşıyaka oyuncuları geri dönememeye başlayınca savunmada daha çok açık verdiler. Cengiz Üstünel ve Özgün oluşan boşlukları iyi değerlendirdiler.  Batı Yakasında Cüneyt, Selahattin ve Emre Saklıca etkili biçimde hücuma destek oldular ve goller attılar. Ali Rıza daha çok savunmayı toparlarken, biraz dağınık oynayan Adem de uzaktan attığı iki golle kendini affettirdi.

Maçın sonunda az farkla gülen taraf Batı Yakası oldu. Ama aslında yağan yağmurda iki takım da beraber ıslandılar.

İyi oynamak isteyen iyi oynasın, ıslanmak isteyense yeni açıkta oynasın.

İbrahim ÇULHAOĞLU

4 Ekim 2011 Salı

GÜVENLİ ÜRÜN

DTS Ligi’nde bu sezon başında neler değişmemişti ki? Saha, maç günü, tayinlerle birlikte kadro… hatta kurumun unvan değişikliğinden dolayı –henüz adı konmamış olsa da- ligin ismi bile değişmişti. Yuvalarına yeni alışmaya çalışan kuş misali çırpınan ex-DTS Ligi sakinleri, yeni sahanın üstünün kapalı olması ve yaz sıcağının etkisinin sürmesinden dolayı önceki maçlarda kendilerini bulmakta zorluk çekmiş ve bu durum da maçlarda tecrübe faktörünün ön plana çıkmasına neden olmuştu. Bu maçta serinleyen hava ve ortama yavaş yavaş alışan bünyelerin etkisiyle ortaya çıkan denge faktörünü, kadroların orta yuvarlak etrafında 1-2 dakika içerisinde spontane olarak oluşması bile engelleyememişti. E hadi buyurun o zaman kadrolara :

Karşıyaka
Özcan*** Erdinç*** Cüneyt** Çağrı*** Emre*** Adem** Murat**

Göztepe
Cengiz** Selahattin** İbrahim** Ali Rıza** Özgün*** Şükrü** Bertan**

Sezondaki diğer değişikliklerle birlikte takım isimlerinin değiştirilmek istenmesi ve bunun için yapılan anketten henüz bir sonuç çıkmaması, Karşıyakaspor’un yüzüncü yılına yaklaşması, Mücahit Beyin kadrolarda olmaması gibi sebeplerle oluşan boşluktan faydalanıp yazıyı bir miktar da sabote ederek kazanan takımı “Karşıyaka”, kaybeden takımı da “Göztepe” olarak adlandırdım; kusurluysak affola diyerek maça geçiyorum.

Maça defanstaki bir anlaşmazlık sonucu yenilen şanssız bir golle ve dolayısıyla forma savaşı kaybıyla başlayan Karşıyakalılar, kısa zamanda toparlanarak maçı önce dengeye getirdiler, sonra da öne geçerek galibiyete uzandılar. İyi de maçı tek cümleyle yazmış oldum böyle, hemen bandı şanssız gole doğru geri sarıyorum. Göztepe’de Özgün Bey, Karşıyaka’da Özcan Bey aynı karakterde sayılabilecek; ileride konuşlanıp aldıkları asisti karşı takım defansını affetmeden gole çeviren oyunculardır. Özgün Bey bu maçta da ilk dakikalarda bu özelliğiyle ön plana çıkarak fırsatçılığını ve tekniğini Selahattin Bey ve Cengiz Bey’den gelen asistlerle konuşturup Karşıyaka ağlarına şık goller bıraktı. Özcan Bey ise her zaman benimsediği bu oyun karakterinin tersine takım hatlarının ortasında yer aldı ve bu kararı Karşıyaka’nın maç boyunca sergilediği oturaklı oyunun temelini teşkil etti. Özellikle Çağrı Bey’in Özgün Bey’e gelmeye meyilli topları kesmesiyle ve Cüneyt Bey’in oyuna daha çok girmesiyle birlikte vites büyüten Karşıyaka kısa sürede farkı açtı. Son 15 dakikada yaşanan bir olay nedeniyle Cengiz Bey’in oyundan düşmesiyle birlikte forvet hattı kan kaybeden Göztepe, Karşıyaka’nın oyununun gevşemesinden faydalanarak attığı kontratak golleriyle birlikte farkı bir ara 1 sayıya kadar düşürerek umutlandıysa da oyun anlayışı oturmuş olan Karşıyaka kısa zamanda sazı tekrar eline alarak Bertan Bey’in kaledeki üstün performansına rağmen net galibiyete uzandı.

Özcan Bey’in artık klasik haline gelmiş, vaktinde Ali Rıza Şahiner, Kürşat Akyürek gibi babayiğitleri ön direkte harcamış korner gollerine çare bulmak için Ali Rıza Bey’in köşe gönderinin dibinde kurduğu baraj ve Murat Bey’in aynı şahıs tarafından –acımasızca- alt doksandan çıkarılan uzak mesafe şutu maçın hatırlanmaya değer anlarıydı. Maçın golü ise Özgün Bey’in kendisine on numara asistle gelen topu şık bir kafa hareketiyle ağlarla buluşturduğu goldü.

Açıkçası kazanılan maçın ardından yazmak pek keyifli oluyormuş sayın blog okurları. Bana bu fırsatı verdiği için Özcan Bey’e teşekkür ediyor ve iki takımı da ortaya çıkan güzel oyundan dolayı tebrik ederek sahaya yavaş yavaş hakim olmakta olan dengeli oyunun bütün sezon boyu sürmesini diliyorum.    

Murat SABUNCU