27 Nisan 2011 Çarşamba

YILDIRIM GİBİ ...

Cengiz Üstünel ve Özcan arasında yaşanan penaltı tartışmaları haricinde herkes kendi aleminde dolaşıyordu. Herkes yemin etmişti sanki, üç dört pastan fazla yapmamaya. Niye yapsındı ki, bir iki çalım atsa sonrada güzel bir şut çekse ve golü atsa. Arkadaşları sırayla tebrik etse ve gururla yürüse kendi sahasına küçük dağları ben yarattım havasıyla. Bu anlayışa sahip oyuncu sayısı her iki takımdada yeteri kadar vardı. Paslaşmayı, yardımlaşmayı ve mücadeleyi kendilerine zul sayıyorlardı sanki. Halbuki deneselerdi bir gün paslaşmayı ve  yardımlaşmayı, ne kaybedelerdi? Çok basit bir tanımı tekrar gündeme taşıyalım ve konuyu bağlayalım. En kısa yoldan en müsait arkadaşına verdiğin pastan daha değerlisi yoktur.

Gidişat ile ilgili olarak gördüğüm ve yanlış olduğunu düşündüğüm hususta, kadro seçimleriyle oluşturulan rekabette sadece netice almak üzere oluşan motivasyon ve hırs. Bu hava saha içindeki mücadele ve atmosferi etkilemekte, dolayısıylada tartışmaların temel nedeni olmaktadır. Kadro seçimlerinde gösterilecek özen bir sonraki haftada yaşanacak tartışmaların da önüne geçebilir. Bunun için her hafta değişik kadrolarla mücadele etmek, hep kazanmak amacı yerine hep mücadele etmek amacına hizmet edecektir.

Tamandualar: 
Özcan * Erdinç * Murat * Emre * Alirıza ** İbrahim ** Özgün ** Bertan ** Nesim **

Karıncalar:
Metin ** Cengiz ** Mücahit ** Ergün *** Şükrü *** Gökhan *** Köksal ** Adem ** Şehzat ** 

Gecenin akılda kalan yanı yapılan penaltı tartışmasıydı. Her zamanki gibi Cengiz Üstünel'in dediği oldu. Zaten başka bir neticeninde olması beklenemezdi. Penaltı tartışması zaten sanaldı ve penaltı gibi penaltı değildi. Burda Özcan'ın ısrar etmesiyle, Cengiz'inde karşı ısrarı arasında hiç bir fark yoktu. Her iki tarafın hamleside stratejik ve uzun vadeli bir hamleydi. Fener camiasının spor kamu oyu üzerinde yarttığı psikolojik baskının bir benzeride DTS camiasının üzerinde Cengiz ÜSTÜNEL tarafından oluşturulmasıydı. Konuyu Azizim Cengiz ÜSTÜNEL Yıldırım gibi düştü Yenibosna semalarına diyerek bağlayalım.

Bireysel hataların özellikle Tamanduaları yıkan etken olduğu, Karıncaların ise kazanmayı hak edecek bir oyun sergilediğini söyleyelim. Karıncaları tebrik ediyor ve sağlıkla nice maçlara diyorum.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

14 Nisan 2011 Perşembe

DOKUZ SEKİZLİK GALİBİYET


DTS futbol müdavimleri soğukla ılık arası, “tam hastalık havası” olarak ifade edilebilecek bir Yenibosna akşamında her zamanki gibi futbol ve dostluk için sahadaydı. Camianın temel taşı Özcan Bey’in yokluğunda oluşan ve Şükrü bey ve Ali Rıza beyin hazırlayıp sunduğu kadrolar şöyleydi:

Tamandualar:
Metin***/Erdinç***/Şehzat***/İbrahim***/Ali Rıza***/Özgün***/M. Sabuncu**(+1:hattrick)/M. Ovalı***/Adem***(+1:sıçrama bonusu)

Karıncalar:
Cengiz**/Ergün***/Mücahit***/Bertan*/Nesim*/Emre**/Şükrü**/Köksal**

Bazı maçlar vardır ki mücadeleden yoksundurlar ve unutulur giderler; ama öyle maçlar da vardır ki sahne oldukları çekişmeyle hafızalara kazınıp her daim hatırlanırlar. Maalesef yazımız konusu maç ilk kategoriye giriyor. Şükrü Cesur’un jeneriklik golünün ardından toparlanmakta gecikmeyen Tamandualar, kadrolarındaki oyuncu sayısı üstünlüğünü de kullanarak oyundaki dengeyi on dakika gibi kısa bir süre içerisinde kendi lehlerine bozmayı başardılar. Maçın 25. dakikasından sonraki kısımda da “yaptıkları çift kale antrenmanla önlerindeki maçın hazırlıklarını tamamlayarak kampa girdiler” şeklinde ifade edilebilecek bir performans ortaya koyarak kadro oyuncu sayılarının işaret ettiği 9/8lik aksak Roman ritmini yakalayıp güle oynaya farklı galibiyete uzandılar. Galibiyetin en büyük argümanları Metin Bey’in atak organizasyonları ve fırsatçılığı, M. Ovalı Bey’in ortadan yaptığı driplingler ve Erdinç Bey’in tam yerinde müdahaleleri idi ama kendileri için ayrıca parantez açılması gereken oyuncular da vardı sahada. Mesela Ali Rıza Bey enerjisini geçtiğimiz maçlara oranla çok daha verimli kullandı ve sağ kanadın sorunsuz işlemesini sağladı. Âdem Bey güzel pas/ortaları ve akıllı oyunuyla hem fiziksel hem de mental olarak önceki maçların fersah fersah ötesinde bir oyun ortaya koydu. Sahalarımızın temel direği Şehzat Bey ise defanstaki disiplinli oyununa bahsettiğimiz temel direk dibinde aldığı pasları kaleye tıklayarak kaydettiği golleri de ekledi.

Bir de ayrıca paragraf açılması gereken bir hadise vardı ki oyunun son 20 dakikasında Tamandua forvet hattında değişik bir hareketliliğe neden olmuştu. Artık yerine oturmuş Tamandua hatlarının ve kadrodaki oyuncu fazlalılığının etkisiyle kendine daha önce hiç oynamadığı bir mevki olan forvette yer bulan M. Sabuncu, bu mevkideki vasat oyununu ortalama 1 metre mesafeden kaydettiği üç beleş golle süsleyerek hat-trick yaptı. Bu olay maç sonunda birçok otorite tarafından en bariz kıyamet alametlerinden biri olarak yorumlandı. Hayırlara vesile olmasını temenni ediyoruz.

İstediği oyunu maç boyunca bir türlü oturtamayan Karıncalar için ise söylenecek fazla bir şey yok. Ergün Bey’in liderliğinde beton gibi görmeye alıştığımız defans bu defa su sızdırdı ve gelen ataklara daha fazla dayanamayıp kısa sürede yıkıldı. Defansın çöküş döneminde kaleye geçmesi ise Nesim Bey’in şanssızlığı oldu. Karıncalardan akılda kalan, son haftalarda form grafiğini düzenli olarak yükselten Mücahit Bey’in etkili ama yetersiz oyunu ve üst direkte patlayan nefis şutu idi.

Öyleydi böyleydi derken futbol dolu bir salı akşamı kritiğinin sonlarındayız, affınıza sığınarak vakit çok geç şeklinde cümleyi tamamlıyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ediyor ve Özcan Bey’e en kısa zamanda polyester sahalara dönmesi temennisiyle acil şifalar diliyoruz.

Murat SABUNCU

5 Nisan 2011 Salı

KAPLANMI EJDERHAMI ?

“Düşünüyorum, o halde varım” veya “Düşündüğüm kadar ve düşündüğüm sürece varım” gibi önermelerden esinlenerek geliştirdiğim,  felsefe mi, psikoloji mi olduğu tartışmalı “Kaybediyorum, öyleyse varım” yaklaşımı biraz abartılı olabilir.  Kazanma arzusu, çekişme, heyecan olmazsa olmaz. Yoga yapmıyoruz, futbol oynuyoruz (en azından oynamaya çalışıyoruz) sonuçta. İşin içinde elbette yarışma var. Ama hep beraber eğlenme duygusunun yerini yarışmadan öte adeta birbirimizle savaşma duygusu almamalı, yıllardır devam eden bir gelenek başlangıçtaki ruhunu kaybetmemeli diye “Düşünüyorum”.

Resmi açıklamaya göre maç kadroları, Şehzat Sümer ve İbrahim Çulhaoğlu tarafından hazırlandı. Çok da yanlış sayılmaz; benim şahsen, bizzat, kendim olarak tek bir isim bile seçmemiş olmamı göz önüne almazsak.  Ama, Şehzat Sümer’in sözü benim sözümdür, kararı benim kararımdır. Dolayısıyla resmi açıklamaya itirazım yok. Şehzat Sümer’in, dengeli kadrolar olmadığı zaman maçların tatsız olduğu fikrinden yola çıkarak kadro seçimlerini ne kadar isabetli yaptığı, maçın tarihin en çekişmeli maçlarından biri olmasıyla kanıtlandı.

Ne anlattığını pek hatırlamadığım ama, bir ressam elinden çıkmış gibi duran düşsel sahneleriyle zihnimde iz bırakan Kaplan ve Ejderha filminden esinlenerek  -hiçbir alt anlam yükleme kaygısı olmaksızın - takımlara isim verdim. Oyunculara dağıtılan yıldızların ardında derin futbol bilgisi, özel oyun okuma yeteneği gibi iddialar olmadığını söylemeye gerek var mıdır, bilmiyorum. Hatta ortada bir objektiflik iddiası bile yoktur. Tahmin edebileceğiniz gibi, bu yıldızlar gökyüzünden düşler sahnesine rastgele dökülmüştür.

Kaplanlar :
Cengiz***, Mücahit****, Nesim****, Emre***, Ergün***, Köksal***,İbrahim**,Tuğrul***

Ejderhalar :
Erdinç***, Şehzat***, Murat Ovalı***, Murat Sabuncu**, Şükrü**, Bertan***, Özgün**, Ali Rıza**

Şehzat Sümer, kadro dengesini Kaplanlar iyi savunma, Ejderhaların iyi hücum takımı olacağı varsayımı üzerinden kurmuştu.

Kaplanlar, Cengiz Üstünel’in top tutma özelliğinin de katkısıyla oyunu rakip yarı sahaya yığdılar, ancak kalabalık rakip savunmayı aşmak çok kolay olmadığından golleri daha çok uzaktan şutlarla buldular. Bu uzaktan şutların ve gollerin yüzde doksanı da gecenin yıldızı Mücahit Öztürk tarafından atıldı. Özellikle, Erdinç Türker’in kalesine vurduğu ve doksandan gol olan şut görülmeye değerdi. Emre Koskuoğlu’nun çataldan dönen topu da akılda kalan sahnelerden biriydi. Ergün Eyüboğlu, her zamanki gibi defansın sigortası rolünü oynadı. Sahada basmadık yer bırakmayan Nesim Karaduman, maçı noktalayan golü atarak performansını taçlandırdı.

Ejderhalar organizasyon yetersizliğinden mi, rakip savunmanın dayanışmasından mı bilinmez hücumda dağınık bir görüntü çizdiler. Şehzat Sümer artık imzası haline gelen arka direk gollerinden iki tane attı. Erdinç Türker, kaleden forvete sahanın her yerindeydi. Murat Ovalı, takımının dinamizm kaynağıydı.

Bir Kaplanların, bir Ejderhaların öne geçtiği,  farkın hiç açılmadığı, çekişmeli bir maç oldu. Skor, 7-6 olarak kayıtlara geçebilir. Kimin kazandığının fazla bir önemi yok. Çok klişe ama, dostluk kazanmalı.

İbrahim ÇULHAOĞLU