Bu hafta sizlerle, 14 yıl halı sahalarda top arkadaşlığı yaptığım Ahmet TOKMAKÇIOĞLU 'nun (nasıl soyadı ama, tıpkı memeci gibi ) yıllar önce kalem aldığı bir yazıyı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Futbolun belki en cazibeli mevkii olmasına rağmen, en hırpalanan ve en çok eleştirilen mevki santrafor olup, kaleciden sonraki en nankör mevkidir. Günümüz futbolunda santraforların işleri gerçekten zordur. Gol kaçırmaya görsünler.
Aramızda hala kaleye şut atma şansını elde edemeyen arkadaşları duyunca, her iki takım içinde yeni bir kadro yapılanmasına giderek oyun içindeki dizilişi 2-3-1 yaptık. Amacımız daha fazla gol atma şansını bulmaktı. Ama temel sorun nasıl bir santraforla oyuna başlamak gerekirdi. Bizde ecdadımızın yaptığı gibi "devşirme" yöntemini izleyerek, santrafor yaratma projesini başlatmış olduk. Hani derler yaa "Adam olacak çocuk ... bellidir." Bizde bundan sonraki maçlarda kimlerin santrafor oynayabileceğini üç aşağı beş yukarı anlamış olduk. Sadece santraforları değil, oyunun diğer bölgelerinde oynayan arkadaşlarda kendilerini gösterme gayreti içinde oldular. Bazıları memnundu bazıları ise şikayet ederek, daha az riskli bölgleri tercih edeceklerini söylediler. Dün akşam defansta oynamanın daha kolay olduğu görüldü.
Dün ilklerin gece olması sebebiyle bazı arkadaşlarımızı tebrik etmemiz gerek. Bunların başında İbrahim ÇULHAOĞLU gelmekte. Son derece güzel goller att. Top sakladı. Mücadele etti. Bariz eksikliği oyun stratejisi ve santrafor olmanın temel gerekleriydi. Ama iyi niyeti ve takım oyuncusu olma gayretiyle açıklarını kapatmaya çalıştı.
Kürşad AKYÜREK diğer devşirme santrafor adayıydı. Çok gol kaçırdı. Kaçırdıkça üzüldü. Üzüldükçe kaçırdı. Neyse ki geceyi golle süsleyerek santraforlar hakkında konuşmayacağını beyan ederek esas görev bölgesine döndü.
Zaman zaman Alirıza ŞAHİNER ve Şehzat SÜMER santrafor mevkide oynasalarda komple bir santrafor hüviyetine kavuşamadılar. Oyunun belli bölümlerinde Metin MERT'i beraberce marke ettiler!
Deniz ÇALIŞKAN, Alirıza ŞAHİNER ve Ergun EYÜPOĞLU'nun attıkları goller gecenin güzel golleriydi.
Bakalım bizim devşirme santraforlar aşağıdaki hangi santrafor "Beleşino" tiplemesiyle ortaya çıkacaklar, onları durdurmak için kimler "Otto" olacak.
“Santrafor nasıl oynamalı” denince filmi 35 sene kadar başa alıp hafızamı şöyle bir yokladım.
Futbolla ilgilenmeye başladığım dönemlerde dünya futbolundaki en parlak santrafor Gerd Müller idi.
Beleşçiydi.
Maç içinde hiç gözükmezdi.
Alakasız bir atakta araya girer, ayak sokar, dokunur-mokunur golünü atardı.
Ceza sahasında topu yakaladığındaysa hemen köşeye plase yapardı.
1970 Dünya Kupasında bu şekilde 13 tane gol attı.
Franz Beckenbauer ile girdikleri ver-kaçlar o yılların en sükseli hareketlerindendi
1970 Dünya Kupasını Pele’li kadrosuyla Brezilya kazandı ama 1974’de Bayern Münih alt yapılı Beckenbauer, Breitner, Höness ve Müller’li Almanya şampiyon oldu.
Arjantin’de oynanan 1978 kupasını ev sahibi takım aldı. Bugün herkesin kabul ettiği gibi Arjantin Takımı dopingliydi.
Santraforları Luke adında biriydi, ama bütün marifet Mario Kempes denen adamdaydı.
Sokrates’li Brezilyanın gönül şampiyonu olduğu1982 kupasını İtalya kazandı.
Santraforları Paulo Rossi idi.
Fındık kurdu gibi ceza sahasında biterek attığı gollerle herkesi fıtık etti.
1986 kupasını Maradonalı Arjantin kazanırken takımın doğru dürüst bir santraforu bile yoktu. Tek kişiye dayalı takımların kazandığı en son başarıydı. Armando Diego Maradona o kupada futbol adına herşeyi yaptı. İngiltereye biri elle diğeri de 60 metre top sürüp herkesi çalımlayarak attığı iki gol hala unutulmadı.
1990 Dünya kupasını Karl Heinz Rumenigge’li Almanya kazandı.
Santraforları Horst Hrubesch idi.
Gelmiş geçmiş en kötü santrafor tiplemesiydi.
Ayının tekiydi. Zaten Alman milli takımına ikinci lig gol kralı olarak seçilmişti.
O dönemin meşhur futbolcuları daha sonra Ankaragüçlü oyuncuların takma isimleri oldu.
Bonhof Nazmi, Maradona Sadık, Hrubeş Mehmet…
1994 kupasını Dunga’lı kadrosuyla Brezilya kazandı. Takımın kalbur üstü bir santraforu yoktu.
En kabız dünya kupasıydı.
Zaten finalde İtalya’yı penaltı atışları sonunda yendiler.
1998 yılındaki finalde Zineddin Zidane’li kadrosuyla Fransa, Dunga’nın Brezilyasına üç çekti.
Fransa takımının santraforu halen Juventus’ta oynayanTrezegeuot idi.
2002 yılında Türkiye’nin üçüncü olduğu dünya kupasını Ronaldo’lu Brezilya kaldırdı.
Dünya kupalarını kazanamayan ama çok zorlayan Hollanda takımı da dünya futboluna Marco Van Basten gibi bir santrafor sundu.
Görüldüğü gibi son 35 yılda Müller, Rossi, Hrubesch, Van Basten, Trezegeout, Ronaldo gibi bir çok santrafor tiplemesi ortaya çıktı.
Türkiye liglerindeyse 240 golle en çok gol atan futbolcu olan Tanju Çolak, “Müller” tipi santraforun son örneklerinden birisiydi.
***
Oğuz Aral 1970’li yıllarda çıkardığı Gırgır dergisinde “Utanmaz Adam” olarak bir karakter yarattı. Bu karakter bir serüveninde “Beleşino” adıyla Müller tipi bir santrafor olarak ortaya çıktı.
Beleşino ileride top bekleyen adı gibi beleşçi bir santrafordu. Rakip takım onu durdurmak için Otto adındaki bir kiralık katili sol-bek oynatıyordu.
Otto iri kıyım yapısıyla Beleşinoyu durdurmaya çalışıyor, bazen futbol-dışı numaralara başvuruyordu.
Mesela taç atışında topu top mermisiyle değiştirip, fünyesini ateşlediği top mermisini Beleşino’nun kafasına atıyordu.
Tabii ki araya olmadık şeyler giriyor ve Otto bir türlü Beleşino’yu durduramıyordu."
Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.
Özcan Dönmez