28 Nisan 2010 Çarşamba

RİVAYET ODURKİ

Dün akşam sahadaki arkadaşlarını yalnız bırakmak zorunda! kalan Deniz Çalışkan ve Murat Sabuncu' ya, arkaşlar adına soruyorum? Hava nasıl oralarda? Üşüyormusunuz? Şüphesizki üşümediler. Biri konserde, biri İstiklal'de keyf çatarken nasıl üşüsünlerki. 

Bu haftanın takım kadrolarını oluşturma görevi Alirıza KAR ve Şükrü CESUR'a verilince, onlarda "aldım verdim" yöntemiyle takımları oluşturdular.

Tamandualar:
Özcan **** Erdinç *** Ergun *** Şükrü *** Özgün *** Murat Üstad *** Şehzat ***

Karıncalar:
Metin * Alirıza Üstad * Alirıza * Ahmet * Cengiz * Gökhan * Kürşad*

Maça turuncu yelekleri giyerek ilk jestlerini yapan Tamandualar, oyunada iyi başladılar. Bir ara dört farklı skor oluşunca "relaks" oynamaya başlayan bazı arkadaşlar, tuttukları adamlarını bırakınca skorda bir anda eşitlenmiş oldu. Ama oyuna ağırlığını koyan Tamandualar, hem oyunu forse ettiler hemde sonucu. Bu arada Tamandualar takımının tüm oyuncularının gol atmasıda onların takım oyunu oynamadaki becerilerinin bir sonucuydu. Son jestleri ise skor sayma işini bırakmalarıydı.

Cengiz ve Metin'in bireysel gayretleri takım halinde oynayan rakipleri karşısında etkili olamadı.Özellikle Cengiz'in kendine oynamasıyla başlayan süreçle Karıncalar iyice perişan oldular. Bu arada her pozisyonun içinde yer alan Cengiz'in üstünü başını yırtar şekilde mücadelesi sırasında sakatlanmasıyla oyun bir süre durdu. Aldığımız duyumlara göre aldığı darbelerden sonra oluşan yara ve berelerden dolayı bir hafta "iş görememezlik" raporu aldığı rivayet edilmekte. Şayet böyle bir durum varsa kendisine geçmiş olsun diliyor ve bir an evvel "iş görür" hale gelmesini diliyoruz.

Son olarak futbol anlayışları ve oyunu algılama farklılıkları takım ahenkleri üzerinde direkt olarak etkili olmakta. Bu durumda bazı arkadaşlarımızın mutsuzluğuna sebep olabilmekte diyerek konuyu bağlayalım.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

21 Nisan 2010 Çarşamba

DEVŞİRME SANTRAFORLAR

Bu hafta sizlerle, 14 yıl halı sahalarda top arkadaşlığı yaptığım Ahmet TOKMAKÇIOĞLU 'nun (nasıl soyadı ama, tıpkı memeci gibi ) yıllar önce kalem aldığı bir yazıyı sizlerle paylaşarak başlamak istiyorum. Futbolun belki en cazibeli mevkii olmasına rağmen, en hırpalanan ve en çok eleştirilen mevki santrafor olup, kaleciden sonraki en nankör mevkidir.  Günümüz futbolunda santraforların işleri gerçekten zordur. Gol kaçırmaya görsünler. 

Aramızda hala kaleye şut atma şansını elde edemeyen arkadaşları duyunca, her iki takım içinde yeni bir kadro yapılanmasına giderek oyun içindeki dizilişi 2-3-1 yaptık. Amacımız daha fazla gol atma şansını bulmaktı. Ama temel sorun nasıl bir santraforla oyuna başlamak gerekirdi. Bizde ecdadımızın yaptığı gibi "devşirme" yöntemini izleyerek, santrafor yaratma projesini başlatmış olduk. Hani derler yaa "Adam olacak çocuk ... bellidir." Bizde bundan sonraki maçlarda kimlerin santrafor oynayabileceğini üç aşağı beş yukarı anlamış olduk. Sadece santraforları değil, oyunun diğer bölgelerinde oynayan arkadaşlarda kendilerini gösterme gayreti içinde oldular. Bazıları memnundu bazıları ise şikayet ederek, daha az riskli bölgleri tercih edeceklerini söylediler. Dün akşam defansta oynamanın daha kolay olduğu görüldü. 

Dün ilklerin gece olması sebebiyle bazı arkadaşlarımızı tebrik etmemiz gerek. Bunların başında İbrahim ÇULHAOĞLU gelmekte. Son derece güzel goller att. Top sakladı. Mücadele etti. Bariz eksikliği oyun stratejisi ve santrafor olmanın temel gerekleriydi. Ama iyi niyeti ve takım oyuncusu olma gayretiyle açıklarını kapatmaya çalıştı.

Kürşad AKYÜREK diğer devşirme santrafor adayıydı. Çok gol kaçırdı. Kaçırdıkça üzüldü. Üzüldükçe kaçırdı. Neyse ki geceyi golle süsleyerek santraforlar hakkında konuşmayacağını beyan ederek esas görev bölgesine döndü.

Zaman zaman  Alirıza ŞAHİNER ve Şehzat SÜMER santrafor mevkide oynasalarda komple bir santrafor hüviyetine kavuşamadılar. Oyunun belli bölümlerinde Metin MERT'i beraberce marke ettiler!

Deniz ÇALIŞKAN, Alirıza ŞAHİNER ve Ergun EYÜPOĞLU'nun attıkları goller gecenin güzel golleriydi.

Bakalım bizim devşirme santraforlar aşağıdaki hangi santrafor "Beleşino" tiplemesiyle ortaya çıkacaklar, onları durdurmak için kimler "Otto" olacak.

“Santrafor nasıl oynamalı” denince filmi 35 sene kadar başa alıp hafızamı şöyle bir yokladım.
Futbolla ilgilenmeye başladığım dönemlerde dünya futbolundaki en parlak santrafor Gerd Müller idi.
Beleşçiydi.
Maç içinde hiç gözükmezdi.
Alakasız bir atakta araya girer, ayak sokar, dokunur-mokunur golünü atardı.
Ceza sahasında topu yakaladığındaysa hemen köşeye plase yapardı.
1970 Dünya Kupasında bu şekilde 13 tane gol attı.
Franz Beckenbauer ile girdikleri ver-kaçlar o yılların en sükseli hareketlerindendi
1970 Dünya Kupasını Pele’li kadrosuyla Brezilya kazandı ama 1974’de Bayern Münih alt yapılı Beckenbauer, Breitner, Höness ve Müller’li Almanya şampiyon oldu.
Arjantin’de oynanan 1978 kupasını ev sahibi takım aldı. Bugün herkesin kabul ettiği gibi Arjantin Takımı dopingliydi.
Santraforları Luke adında biriydi, ama bütün marifet Mario Kempes denen adamdaydı.
Sokrates’li Brezilyanın gönül şampiyonu olduğu1982 kupasını İtalya kazandı.
Santraforları Paulo Rossi idi.
Fındık kurdu gibi ceza sahasında biterek attığı gollerle herkesi fıtık etti.
1986 kupasını Maradonalı Arjantin kazanırken takımın doğru dürüst bir santraforu bile yoktu. Tek kişiye dayalı takımların kazandığı en son başarıydı. Armando Diego Maradona o kupada futbol adına herşeyi yaptı. İngiltereye biri elle diğeri de 60 metre top sürüp herkesi çalımlayarak attığı iki gol hala unutulmadı.
1990 Dünya kupasını Karl Heinz Rumenigge’li Almanya kazandı.
Santraforları Horst Hrubesch idi.
Gelmiş geçmiş en kötü santrafor tiplemesiydi.
Ayının tekiydi. Zaten Alman milli takımına ikinci lig gol kralı olarak seçilmişti.
O dönemin meşhur futbolcuları daha sonra Ankaragüçlü oyuncuların takma isimleri oldu.
Bonhof Nazmi, Maradona Sadık, Hrubeş Mehmet…
1994 kupasını Dunga’lı kadrosuyla Brezilya kazandı. Takımın kalbur üstü bir santraforu yoktu.
En kabız dünya kupasıydı.
Zaten finalde İtalya’yı penaltı atışları sonunda yendiler.
1998 yılındaki finalde Zineddin Zidane’li kadrosuyla Fransa, Dunga’nın Brezilyasına üç çekti.
Fransa takımının santraforu halen Juventus’ta oynayanTrezegeuot idi.
2002 yılında Türkiye’nin üçüncü olduğu dünya kupasını Ronaldo’lu Brezilya kaldırdı.
Dünya kupalarını kazanamayan ama çok zorlayan Hollanda takımı da dünya futboluna Marco Van Basten gibi bir santrafor sundu.
Görüldüğü gibi son 35 yılda Müller, Rossi, Hrubesch, Van Basten, Trezegeout, Ronaldo gibi bir çok santrafor tiplemesi ortaya çıktı.
Türkiye liglerindeyse 240 golle en çok gol atan futbolcu olan Tanju Çolak, “Müller” tipi santraforun son örneklerinden birisiydi.
***
Oğuz Aral 1970’li yıllarda çıkardığı Gırgır dergisinde “Utanmaz Adam” olarak bir karakter yarattı. Bu karakter bir serüveninde “Beleşino” adıyla Müller tipi bir santrafor olarak ortaya çıktı.
Beleşino ileride top bekleyen adı gibi beleşçi bir santrafordu. Rakip takım onu durdurmak için Otto adındaki bir kiralık katili sol-bek oynatıyordu.
Otto iri kıyım yapısıyla Beleşinoyu durdurmaya çalışıyor, bazen futbol-dışı numaralara başvuruyordu.
Mesela taç atışında topu top mermisiyle değiştirip, fünyesini ateşlediği top mermisini Beleşino’nun kafasına atıyordu.
Tabii ki araya olmadık şeyler giriyor ve Otto bir türlü Beleşino’yu durduramıyordu."
 
Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.
Özcan Dönmez
 
 

15 Nisan 2010 Perşembe

CENGİZ BAK BU TOP

Futbol aslında çok basit bir oyun olup, bizler onu son derece karmaşık ve anlaşılmaz bir hale getirmeye devam ediyoruz. Yok strateji yok bloklar arasında pas bağlantıları yok birinci bölge ikinci bölge derken işin içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Ama aslında futbol basit bir oyun olduğu için, en kısa yoldan demarke vaziyette bulunan takım arkadaşınıza uygun pası verdiğinizde temel gerekleri yerine getirmiş oluyorsunuz. Temel gereklere kısaca “fundemantel” de dediğimizde söylediklerimizi biraz daha süslemiş oluyoruz. Ama ben futbolu tanımlarken buna “al gülüm ver gülüm” diyorum. Belki yeni yaklaşım çerçevesinde “temel gerekler” demekte yanlış olmaz.

Bizim ülkemizin futbol kamu oyunda şöyle bir anlayış vardır. Top cambazı, çok iyi çalım atar veya iyi vurur gibi.( özellikle alt yapı seçmelerinde ve orda oynayanları tanımlamak amacıyla) Bunların hepsi serap gibidir. Bazen görünürler, ama genellikle yokturlar veya çok azı var olmuştur.

Bazıları vardır, topsuz oyunda başarılıdır, oyun planına sadıktır,fazla riske girmez veya takım oyuncusudur.(Hakan Şükür, Frank Lampard, Stevan Gerrard ve Rıza Çalımbay gibi)

Bunlarla beraber, birde “creative” oyuncular vardır. Bunlar her zaman futbol piyasasına gelmezler. (Maradona, Pele, Zidane, Beckenbauer, Marco Van Basten, Metin Oktay, Lefter, Sergen ve son zamanlarda Messi gibi.)

Hülasa, bazı oyuncular çalışarak kendilerini ve futbollarını geliştirirler, bazıları hazırdan yerler, bazıları da vardırki Allah vergisi yeteneklerini bildikleri halde hala çalışmaya devam ederler. Diyelim ve konuyu bağlamaya çalışalım. Fotbolun sonucunu belirleyen unsurların başında bireysel hatalar gelmektedir. Az hata yapan takımlar genellikle galibiyete daha yakın olmaktadır. Az hatayla beraber “creative” oyunculara sahipseniz iyi futbolla beraber galibiyete daha yakın olmaktasınız.

Bu analizler çerçevesinde Salı akşamı yaşananlardan bunlara benzer çıkarımlar yapmak gerekir. Öncelikle maçın sonucunu belirleyen temel neden bireysel hatalar ve onların gol olma oranları. Karıncalar, Tamandualara oranla daha az hata yaparak ve daha organize oyun oynadılar. Özellikle defansta uyguladıkları ikili sıkıştırma ve tatlı sert futbolları kazanmalarında büyük etken oldu. Cengiz’in kaçırdıklarına rağmen kazanmaları onların adına başarıydı. Tamandualarda bireysel hatalara Ergun ve Murat Üstadın form düşüklüğü eklenince yenilgi kaçınılmaz oldu. Her iki takımda da topu haddinden seven oyuncular vardı. Topa olan düşkünlükleri ve sevgi belirtileri diğer oyuncuları kıskandıracak düzeydeydi. Bu arkadaşlar oyunu bazı bölümlerinde kendilerini dünyayı kurtaran adam gibi görüyorlardı. İbrahim kalede zaman zaman inanılmaz kurtarışlar yaparken, yediği bir gol evlere şenlikti. Ama yine özverisi için İbrahim’e teşekkür ediyoruz. Bu hafta Metin’in uzaktan attığı gol ile Özcan’ın attığı kafa golleri halı sahaların güzel gollerindendi. Ayrıca Kürşad’ın yaptığı pres ile kazandırdığı top gol olunca sevinmesi görülmeye değerdi. Ufak tefek tartışmalar yaşansa da güzel ve mücadele dolu oyun oldu. Çoğu arkadaşın keyf aldığını düşünüyor ve mücadelenin nice maçlarla sürmesini diliyorum.

Karıncalar:

Metin *** Alirız Üstad *** Şehzat *** Cengiz ** Özgün ** Kürşad *** Alirıza ***

Tamandualar:

Erdinç ** Murat Üstad ** Ergün ** Murat ** Özcan *** İbrahim *** Şükrü ***

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.


Özcan DÖNMEZ

7 Nisan 2010 Çarşamba

YAĞMURLA GELENLER

Hafif yağan yağmurla beraber ıslananlar, sanmasınlarki çok koştularda terlediler. Gerçekten dün akşam formasının hakkını terinin son damlasına kadar verenler vardı sahaha. Başta Erdinç olmak üzere Kürşad, İbrahim, Alirıza ve Mücahit'ide bu kategoriye dahil etmek gerekir. Hava ve saha koşulları futbol oynamayı ve mücadele etmeyi olumlu yönde teşvik edince, sahadaki mücadele de kıran kırana oldu. Her iki takım oyuncularını verdikleri mücadeleden dolayı tebrik etmek gerekir. Oyun üzerine çok fazla konuşmaya ve bir şeyler yazmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Cengiz, belkide kazanmak üzerine takım tertibi oluşturmaya çalışsada, organizasyon ve strateji konusunda yeteride kadar üretken olamadı. Hal böyle oluncada, yenilgi Erdinç'in çabasına rağmen kaçınılmaz oldu. Kürşad, İbrahim ve Şehzat maç sonrasında yorgun bir savaşçı gibiydiler. Maç kadroları ve yıldız değerlendirmesine gelince;

Tamandualar:

Özcan *** Şehzat *** Alirıza Üstad *** Özgün *** Murat *** Alirıza *** Murat Üstad ***

Karıncalar:

Şükrü ** Erdinç *** İbrahim ** Kürşad ** Cengiz ** Ergün ** Mücahit **

Cengiz'in GS-FB maçından kazandığı turkuaz forma, maç öncesinde kendisine takdim edilince yol ve kadro arkadaşları seçiminde yaşadığı kırgınlıkları bir nebze olsun unutarak maça başladı. Yeni forması şortuyla takım olunca da essahtan topçuya benzedi.

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ