31 Mart 2010 Çarşamba

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK RESİMLERİ

Maça kontsantre olan Cengiz Üstünel ve Murat Seyhan
Salonlardan sahalara dönen Şehzat Sümer
Top canbazı Cengiz Üstünel
Derwal'den topa vurmayı öğrenen Murat Seyhan
Öyle bir vuruş yaptıki Alirıza Çataldağ, topu takip edemedik
Çömezlere nasıl oynayacaklarını hatırlatan Şehzat Sümer
İşte size raket gibi bir sol ayak, Şükrü Cesur
Kızılay yardımından faydalanan Cengiz Üstünel ve Metin Mert
Kendini kalede deneyen Adem Yüksel
Kürşad Akyürek, Ergün Eyüboğlu, Cengiz Üstünel, Şehzat Sümer, Murat Seyhan, Erdinç Türker, Özcan Dönmez
Murat Sabuncu, Adem Yüksel, Şükrü Cesur, Alirıza Çataldağ, Metin Mert

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

Futbolu öncelikle bir oyun, halı sahayı da içimizdeki çocukların ortaya çıkıverdiği oyun alanları olarak görüyorum. Bu haftaki maç, kadro seçimleriyle, iddialarıyla, oyuncuların performanslarıyla gayet eğlenceli geçti. Eğlenmeyi kazanmaktan önde tutan anlayışıma rağmen, maçı kazanmış olmamızın ve kendi standardıma göre iyi bir oyun tutturmuş olmamın eğlence algımı artırmış olabileceğini kabul ederim.

Haftanın heyecanı çoğu zaman olduğu gibi, DTS Ligi Organizasyon Komitesi Başkanı Murat Seyhan’ın “Hadi kadroları kuralım.” demesiyle başladı. Sakatlığından dolayı geçen hafta yeşil sahadan uzak kalan Murat, futbolu özlemişti. Sakatlığı tam geçmemiş olmasına rağmen sahaya dönmeye karar vermişti. Kalede oynamayı düşünüyordu. Yine de "Yüzde yetmiş kalede dururum, sonra da oyuna girerim.” demekten kendini alamadı. Bu sözü, kadro listelerine de şerh düşülmüş olduğu halde bu sözü – bazı sebeplerden – yerine getiremedi.

Bazı arkadaşların mazeretlerinden dolayı bu hafta oynamayacaklarının anlaşılması, maçın ilk (ve de son) 14’ünü belirlemeyi zorlaştırdı. Deniz ve Mücahit sakatlıkları nedeniyle af istediler. Maç günü, Ali Rıza Şahiner’in de sakatlar kervanına katılmasıyla, bir süre dinlendirilmesi düşünülen Adem Yüksel kadroya dahil edildi. İlk 14’ün tespit edilmesinden sonra sıra eküri listesi oluşturulmasına geldi. Organizasyon Komitesi, son haftalarda kötü performans sergileyen Cengiz Üstünel’in klasmanını yine düşürdü. Takım seçme işi, Cengiz Üstünel ve yeni ekürisi Şehzat Sümer’e kaldı. Cengiz Üstünel’in yüzde yüz kalede oynayacak olan Erdinç Türker’i seçmesi maç sonunda en isabetli tercihi olarak görünecekti. Öte yandan, Şehzat Sümer duygusallıktan tamamen uzak kadro seçimiyle ilgili pişmanlığını maçtan sonra dile getirecekti. Oluşan kadrolar, Tecrübenin Olgunluğu’yla Gençliğin Dinamizmi arasında bir mücadele yaşanacağını gösteriyordu.

Gururlu ve duygusal bir taraftar portresi çizerek televizyona görüntüler vermesi nedeniyle hafta sonu uluslararası bir şöhret haline gelen Kürşad Akyürek’le Galatasaray – Fenerbahçe maçı için girdiği iddiadan kazandığı formanın tadını çıkarmakta olan Cengiz Üstünel’in maçta en az 5 gol atacağı üzerine Murat Seyhan’la da iddiaya girmesi maç keyfimizin kreması oldu.

Saatlerin ileri alınmasından sonra hava kararmadan sahaya çıkan ekipler neşeyle ısınma hareketleri yaparken fotoğraf makinesine renkli pozlar vermeyi ihmal etmediler.

Tamandualar:

Özcan**** Cengiz** Erdinç**** Özgün*** KürşaD*** İbrahim*** Ergün***

Karıncalar:

Metin** Şehzat** Murat Üstad** Alirıza** Murat** Şükrü*** Adem**

Futbolu seven ama futboldan çok iyi anlamayan bir amatör ruh olarak, biraz da haddimi aşmayı göze alıp oyuncuların performansları hakkında gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Erdinç, sergilediği performansla DTS Ligi’nin en başarılı kalecisi unvanını Murat Seyhan’dan almış görünüyor. Lig tarihinin en az gol yiyen takımının daimi tek kalecisi olmak onuruna erişti. Bu takımın Kürşad Akyürek, Ergün Eyüboğlu ve İbrahim Çulhaoğlu’ndan oluşan defans hattı gayretliydi. Özcan Dönmez bu defans hattını motive ve organize etmekte gayet başarılıydı. Özcan Dönmez takımın hücum organizasyonunda da aktif rol oynadı, ancak “al da at” dercesine verdiği gol pasları “iddialı” Cengiz Üstünel’den fazla takdir görmedi. Zaman zaman kendi yarı sahasında defansa yardım etmeye çalışırken görülüp hayretle karşılanan Özgün’ün takıma asıl katkısı attığı gollerdi. Cengiz Üstünel girdiği iddia nedeniyle savaşçı santrafor rolüne bürünmesine rağmen 4 golde kaldı. Ayrıca, iddiayı kaybederken kendisine ait olan gol kaçırma rekorunun kırıp kıramadığının araştırılması gerekiyor. Metin Mert’in ünlü şutları, uzun süren galibiyet serisinin sona ermesine engel olamadı. Şehzat da sahalara dönüşte bekleneni vermekten uzaktı, muhtemelen uzun bir aradan sonra kaybeden tarafta yer aldı. Şehzat, kadrosuna almadığı için pişman olduğu İbrahim Çulhaoğlu’nun, İbrahim Üzülmez’den ilham olarak “faul alan defans oyuncusu” olma çabasına bolca yardımcı oldu. Murat Seyhan, sakatlığı nedeniyle kalede başarılı olamayacağını anlayınca oyuna girerek defansa ve hücuma katkı sağlamaya çalıştı, İbrahim’den dönen sert şutu dikkat çekti. Şükrü, takımının ayakta kalan isimlerinden oldu. KAR (Ali Rıza Çataldağ), enerjisiyle takımını kanatlardan ileri taşımaya çalıştı. Murat Sabuncu da adaşının yerine kaleye geçti, oyuna döndüğünde enerjisi rakibin defansını enerjisiyle karıştırmaya çabaladı. Son anda kadroya dahil olan Adem’in takımına katkısı yüksek olmadı.

Maçın gidişatı üzerine bir teknik analiz yapamayacağım. Sonuçta, tecrübenin olgunluğu gençliğin dinamizmine açık fark atarak galip geldiğini söyleyebilirim.

Eğlenceli oyunlar diliyorum hepimize.

İbrahim ÇULHAOĞLU
İstanbul - 2010

24 Mart 2010 Çarşamba

ÜÇ KORNER BİR PENALTI

Yetmişli yıllarda mahalle aralarındaki dar sokaklarda oynanan maçlarda her seferinde korner atma işkenceye dönüşünce, bizlerde kuralı uygulamaya başladık ve üç korner kazanan takım penaltı atışı atma hakkı kazandı. Ama ben hep bu kuralı sorguladım. Ne amacı var? Neye hizmet ediyor? Ne kazandıracak? Bu soruların cevabını bulmaya çalıştım. Aslında cevap çok basitti. Korner atışı da en az penaltı kadar tehlikeli olabilirdi.Ve gerçekten de duran topları kullanmasını bilmek, günümüz futbolu için büyük bir silahtı. Kendi kendime iyiki bu sokak kuralını sorgulamışım, iyiki isyan etmişim diyorum. Yetmişli yılların sokak futbolunda, futbolcuların bir dönem pısırık yetişmesine neden olan "taş üstü" ve "bel üstü" kavramları vardır. Bu iki kavramdan dolayı çocuklar, şut çekerken "taş üstü" ve "bel üstü" olmasın diye hep kalenin ortasına şut atarak gol atma becerilerini geliştiremediler. Bu durumda gençlerin gelişimini olumsuz etkilemiştir. Geçmişinizle yüzleşmenin zamanı gelmiş olabilir. Her zaman yeniliklere ve yaratıcı düşüncelere açık olmakta fayda var diyelim ve konuyu bağlayalım.

Bu haftaki maç oynansın mı oynamasın mı kulislerinden sonra, nihayet oynanaması yönünde bir karar alınınca, gün boyu takım kadrolarını oluşturma mücadelesi içinde olundu. Ergun, Şehzat, Murat ve Mücahit mazeretleri sebebiyle gelemeyeceklerini beyan edince, kadro kurmakta bir hayli güçlükler yaşandı. Kimine dil döküldü kimine emir komuta zinciri içinde gelmeleri tavsiye edildi ve nihayet kadrolar aşağıdaki şekilde oluşturuldu.

Yere Bakanlar:
Cengiz *  İbrahim *** Metin ** Şükrü ** Alirıza *** Alirıza Üstad ** Murat **

Yürek Yakanlar:
Özcan *** Erdinç *** Özgün ** Deniz *** Adem ** Gökhan ** Kürşat ***

Kolay bir galibiyet alacaklarını düşünen "Yere Bakanlar" takımı işin hiçte kolay olmayacağını, üstüne giydikleri mavi yelekle belli ettiler. Maça iyi başlayan "Yürek Yakanlar" golleri bir bir atarak bir ara farkı beşe kadar çıkarsalarda, rakibin presine karşı top çeviremeyince beraberliğe razı oldular. Tabiki yapılan bireysel hatalar oyunun sonucunu direk etkileyen faktördü. Futbol hatalar üzerine kurulu bir oyun olduğu için, haliyele sonuçlarda her zaman sürprize açıktı. Belkide bütün dünyada izleyici bulmasının temel nedeni buydu. Adem ve Gökhan'ın tehlike bölgesinde kaptırdıkları toplar sonucu "Yere Bakanlar" üç gol buldular. Böylece yaptıkları presinde karşılığını aldılar. Deniz ve Adem'de çabuk olamama gibi temel bir eksiklik gözlenmekte. Halbuki biraz daha çevik ve çabuk olsalar, çok daha iyisini yapabilecek yetenek ve enerjiye sahipler. Gökhan, oyunun ilk yirmi dakikasında uzaktan şutlarla etkili olurken, bu dakikadan itibaren kendinden beklenen performansın altında kalarak hayal kırıklığı yarattı, tıpkı Özgün gibi. O da beklentilerin altında bir futbol oynayarak Gökhan'a ayak uydurunca, yük ister istemez Erdinç, Kürşat ve Deniz'in üstüne kaldı. Deniz attığı gollede performansını taçlandırmış oldu. Akyürek'in en kritik anlarada yaptığı müdahaleler gerçekten görülmeye değerdi. Keşke biraz daha kıvrak olabilseydi, kimbilir neler yapardı neler? Özcan'ında hücum bindirmelerinde yıpranmasıyla defansif yetersizlik ortaya çıkmış oldu. Erdinç çok iyi kurtarışlar yapmasına rağmen, çokta kötü goller yiyerek herkesi sevindirdi. Sakat olarak aramıza katılarak verdiği destek için teşekkür ediyoruz. Özcan gecenin flaş gollerini atarak adeta ekmeğini taştan çıkardı. Bazıları şans golleri diye nitelendirsede mücadele ve iyi niyetinin karşılığını almış oldu. Rakiplerin korner atışlarında yeni önlemler almaya yönelik kafa yormalarının da belki zamanı gelmiş olabilir.

Yere Bakanlar aslında kadro olarak daha iyi olmalarına rağmen, Cengiz'in oyuna küsmeleri ve top kayıpları sebebiyle mağlup olmayı hak ettiler. Oyunun ikinci yarısında Metin'inde motivasyonuyla saman alevinden biraz daha ileriki bir aşama kadar oyunda etkili oldular. Onlarda yedikleri her golde kalecilerini içlten içe eleştirselerde, kaybetmelerinin temel sebebinin "paylaşamamak" olduğu aşikardı. Metin oyun anlayışı ve attığı gollerle takımını ayağa kaldırmaya çalıştı. Tabiki Cengiz'e rağmen. Şunuda unutmamak lazım. Cengiz'in yoktan var ettiği goller olmasa belkide bunları konuşuyor olmayacaktık. Tabiki kaçırdığı gol poziyonları evlere şenlikti. İbrahim kalede fevkalede iyi oynadı. Kritik müdahaleleri ve kurtardığı poziyonlar gerçekten usta işiydi. Belki kalecilik nosyonuna sahip değildi ama kesinlikle iyi niyet ve amatör bir ruha sahipti. Niye ısrar ederlerki Murat'la kalede başlamak konusunda. Onun enerjisini oyunun diğer bölgelerinde kullanmak hem Murat hemde takım için daha verimli olabilir. Alirıza gençliğinin verdiği enerjiyi sahaya yansıtarak takımına son derece ketkı yaptı. Ama birde gol atabilme becerisini göstrebilse. Galip gelebilselerdi sanırım en çok sevinecek kişi o olurdu. Şükrü, pasları en kısa yoldan en yakındaki kişiye verdiğin zaman oyunu çözmüş olacaksın. Futbolun temeli "Al Gülüm Ver Gülüm" üzerine kurulu olup, sana ve diğer gençlere sesleniyorum. En az benim kadar koşacaksınız daha fazlasını istemiyorum. Alirıza Üstad, elinden geleni yapmaya çalışsanda bazen seni anlamayanlar olabilir. Bizim oralarda bir laf vardır. "Gavura Darılıp Oruç Yenmez" gerisini sen düşün.

Son bir iki cümlede hakeme söylemek isterim. Sanki "Yürek Yakanları" biraz hırpalayım düşüncesiyle sahaya çıkmış gibiydi. Verdiği ve vermediği kararlarla taraflıymış gibi davrandığını hissettik. Ama asla iyi niyetinden şüphe etmedik. 

Futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

17 Mart 2010 Çarşamba

ELEKTRİKLER KESİLDİ YAZAMADIM HOCAM !

Maç öncesi başladım düşünmeye, ne yazsam ne yazsam. Bulamadım dişe dokunur bir şeyler. Ne takım kadroları ve üzerine yapılacak spekülasyonlar nede oynanan futbol üzerine. Dün geceden aklımızda kalan elektriklerin kesilmesi ve bozulan konsantrasyondu. Belki elektrikler kesilmesede oyuna  adapte olma sorunu devam edecek gibi görünüyordu. Takımlar arasındaki sayısal dengesizlik de bu işin tuzu biberi oldu. Oyun için çok fazla söylenecek bir şeyler olmadığı için "gazozuna maç" havasında geçti. Deniz'lili Okan ve Deniz'in başına gelenler bu hafta Alirıza'nın başına geldi. Tabiki tavsiyemiz aynı oldu ! Deyip konuyu Rıza üzerine yazılmış, yeğenim ve öykü yazarı namzeti Fatma Nur Türk'ün bir şiiriyle bağlamak istiyorum.

ANLIYOR MUSUN RIZA

Razı olabilecek misin Rıza
gölgeler aşkına, budaklanan popcorn trafiği bu hey gidi hey!
kimi tutsam yıllarca böyle uzun uzun, müteşekkir
mağrur piyasaya yetmiyor üç başlı beş başlı ejderhalar

ağaları beyleri paşaları sekiz tatlısı yemeye geldiğinde hanene,
durup da sordun değil mi işitilmez ince sesinle
bir küp şeker bir litre kan yaşına denk mi, diye?

tasalarını günübirlik zıpkın mı belledin Rıza?
kafdağının ardında bir zümrüdü anka beklerken bizim bitirimler
çalıntı ihlallerle yüzüne peeling yaptığını daha saklama!

bağında izi yok bunların üzümünü yemeye gözleri varken
ayırdındasın Rıza sabrını tutma, iki satır karalamamı hor gör değilse
kıvrak hareketlerle cebelleş, attır pistlerin tozunu, utanma!

ey hak! de, dersem benimle!
kimin olmalı ilk hak?
İlhak sıçrasa bari kan öğüten kadavra sözlerine ki
görüyorsun bu allı pullu negatif gidişat

olmadı gitti Rıza, elimde, dilimde,
sapsarı parmaklarımda kalan madem redd i ilhak!
 ikinci, iki bininci bir ayaklanma mı gerek
yahut derin dondurucuda saklanmış davetkar bir muhalefet?

bu yol geçen hanı bingo ahırı saray yuvasında allaha mı kaldık Rıza?
bak bu popcorn trafik! esme, geçme, gürleme başım çatlıyor
kükreme öyle karşımda, celallenme birden,
dur yapma etme!...

Fatma Nur Türk

10 Mart 2010 Çarşamba

JANDARMA, HAYIR JANDARICAM

Genellikle tek pota basket maçlarında kullanılan bir sokak tabiri olan "Jandarma", oyuncular arasındaki görünmeyen centilmenlik anlaşmasıdır. Kural şudur. "Maç sırasında karşı takımın topu çalması veya kazanması halinde üç sayı çizgisinin dışına çıkmadan sayı yapmasına jandarma denir." Sayı sayılır, ama rakip oyuncu anlayacağı dilde ve hareketlerle kınanır.

Bununla beraber halk arasında uyanıkların askerde jandarma olduğuna dair bir inanış vardır. Jandarmalarda  köy ve kasabalarda görev yaptıkları için genellikle onlara "yumurtacı" denir.

Buna benzer bir durumda dün gece yaşandı. Alirıza Üstad bir ikili mücadele sırasında faul yapılan Metin'i yerden kaldırmaya niyeti ve çabasında iken, faule maruz kalan Metin, daha yerde iken topu düzelterek boş kaleye göndermiş ve sicilinde yer alan "merhametsizlik" ve "acımasızlık" sıfatlarına bir yenisini "jandarma'yıda"  eklemişti. Aslında bu maçta ilk değildi. Daha maçın başında Tamanduaların defans oyuncuları, defansta yerleşim planı yaparlarken ilk saniyelerde golü atarak niyetlerini belli etmişlerdi. Tamanduaların kaleci değiştirmesini bile fırsat olarak değerlendiren Karıncalar, "Dur Jandarma" denilmesine rağmen onlar hayır "Jandarıcam" edalarıyla maça damgalarını vurdular. Karıncaların gözlerinin döndüğünü, Deniz'in hassas bölgesine gelen toptan sonra, Deniz'in maç sonrası "oyun niye durmadı top bana ikinci kere geldi" sözleriydi. Aslında hücum eden oyuncuların kendi arkadaşları olduğunu bir an unutmasıyla  takım  arkadaşlarının "Fairplay" ruhuna ne kadar sahip olduklarını da görmüş oldu.

Aslında dün gece sahadaki mücadele oldukça iyi düzeydeydi. Takımlar dengeli, mücadele özveriliydi. Futbol hatalar üzerine kurulu bir oyun olduğu için konsantrasyon kaybı yaşandğı anlarda, takımlar kalelerinde ummadıkları ve yenmeyecek golleri gördüler. Sanırım Tamandualar biraz daha organize ataklar neticesinde gol arayışında bulunurken, Karıncalar uzaktan şutlar ve "Jandarma Yöntemiyle" gol aradılar. 

Dün gecenin göze batan oyuncuları, Şehzat, Ergun, kalede olduğu anlarda Murat ve Jandarma yapmadığı zamanlarda Metin'di. Bu hafta anket uygulamasına ara vermek durumundayız. Nedenine gelince, iyi oynayan oyuncu sayısının azlığıyla beraber, ankatlere katılımın azalması. Gecenin bir diğer güzel hareketide Murat'ın kornerden attığı goldü. 

Fairplay ruhuyla, futbolsuz ve sevgisiz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ

3 Mart 2010 Çarşamba

ESKİYE RAĞBET OLSA ...

Gençler masa başında kazanmayı da nihayet öğrendiler. Eskilerin tabiriyle "boynuz kulağı geçti" olsun. Öğrenmenin yaşı yok, bizimde bunlardan alacağımız dersler olmalı. İhtiyarları ve ihtiyar görünümlü Deniz ve Mücahit'i bir tarafta toplayan gençler, yaptıkları esame listelerinide sözlü ve yazılı olarak onaylatınca gönül rahatlığı içinde maç gününü beklemeye başladılar. Bir gün öncesinde gününü revirde geçiren Cengiz ile yol yorgunu Özcan'da aynı takımda olunca, bıyık altından gülmeleri iyice ortaya çıkmış oldu. Bununla beraber Deniz'in görmeden top oynamasıda sonuca etki eden diğer bir husustu. Maç sonrası Deniz şu açıklamayı yaparak suçluluk duygususunu azaltmaya çalışıyordu. "Artık Lens almak şart oldu ,Özcan Bey" dedi. Halbuki biz biliyorduk Deniz'in lensle beraber başka malzemelere ihtiyacı olduğunu.

Maçın ilk yirmi dakikası sanki plaj voleybolu oynayan takımlar gibi topu rakip sahaya geçirmek yeterliydi. Nasılsa top yere temas edince sayı oluyordu. Bizde ise topun kaleyi tutması yeterliydi. Bir tarafta Kürşat, diğer tarafta Alirıza, ikiside evlere şenlik. Oyunun ikinci bölümünde rakip forvetlere tuzak kuran Alirıza Üstad bu durumu arkadaşlarına hatırlatmayı unutunca "Atı Alan Üsküdarı Geçmiş" ve olanlar olmuştu. Fark almış başını gitmişti. Bu andan itibaren moral motvasyonunu kaybeden "Sözde Tamandualar" fiziklerininde düşmesiyle tarihi bir yenilgi aldılar.

Dün gecenin iyileri arasında Murat Üstad ve Özgün kendi performanslarının üstüne çıkarak ön plana çıktılar. Dün gecenin en şanslısı sanırım Erdinç'ti. Bazen attığı gollere kendisi bile hayret etti. Alirıza kaledeki performansını devam ettirseydi, belkide gecenin günah keçisi ilan edilecek ve bunu konuşuyor olacaktık ki, bunada ramak kalmıştı.

Yıldız tablosu yaptığımızda ise;

Sözde Tamandualar: (Özcan, Kürşad, Alirıza Üstad, Mücahit, Cengiz, İbrahim, Deniz)= **

Özde Tamandualar: Erdinç ** Murat Üstad *** Özgün *** Metin *** Ergun ** Murat *** Alirıza **

Maç yazısının başlığını bir kez daha okuyarak, "lafın tamamının deliye söylendiğini" hatırlayalım.

Sevgisiz ve futbolsuz kalmayın.

Özcan DÖNMEZ