Bu sizlere, özellikle sosyal bilimlerde stratejik karşılaşmaları modellemeye yarayanve matematiksel bir araç olan “Oyun Teorisi’ni” hatırlatarak yazıma başlamak istiyorum.
Oyuna katılanlardan bir tarafın kaybı, öteki tarafın kazancına eşittir. Bunun en basit örneği futboldur. “Sizin takım beş farklı galipse, öteki takım da beş farklı mağlup demektir. Lig puan cetveli tablosunda atılan ve yenen golleri toplarsanız birbirine eşit çıkarlar.” Bu çeşit oyunlar mutlak bir zafer ya da mutlak bir yenilgi yarattığı için 'oyun' kavramının özünü oluştururlar belki ama gündelik hayatta, özellikle de insan ilişkilerinde ve ekonomide bu oyunlara pek az rastlanır.
Stratejik karşılaşmalar: Oyuncuların getirileri birbirlerinin hareketlerinden karşılıklı olarak etkilendiği çekişme ya da çatışma
Statik oyunlar: Oyuncuların bir defaya mahsus olmak üzere oynadıkları oyun
Akılcılık: Her oyuncunun kendi kazancını maksimize etmeye çalışır
Akılcılığın ortak bilgi olması:Tüm oyuncular kendilerinin ve rakiplerinin akılcı olduğunu bilir, rakiplerinin de kendilerinin bu bilgiye sahip olduklarını bildiklerini bilir ve bunun gibi sonsuza giden bir mantık zincirinin var olduğu varsayar
Kusurlu bilgili oyunlar : Oyuncuların birbirlerinin strateji seçimlerini göremedikleri ve sanki aynı anda karar veriyorlarmış gibi oynadıkları oyun
Eksik bilgili :Oyunculardan bir ya da daha fazlasının diğer oyuncunun ya da oyuncuların getirilerini bilmeden oynadıkları oyun
Sıfır toplamlı oyun: Bir oyuncunun kazancının, diğer oyuncunun kaybına eşit olduğu oyun
Gittikçe gelişen, dallanıp budaklanan oyunlar teorisi, ekonomi bilimi için olduğu kadar, hukuk, politika, işletme,uluslararası ilişkiler ve hatta biyoloji gibi bilimler için de vazgeçilmez bir matematiksel araç oldu. Ekonomide, özellikle de endüstriyel organizasyon alanında teorik gelişmelere yol açtı ve yön verdi. Oyun teorisi aynı zamanda stratejik karşılaşmaların incelenmesinde standart bir dil haline geldi.
Bir kez daha hatırlatmak istiyorum, futbol basit bir oyundur. Neydi “Al Gülüm ver Gülüm”
Yukarıda size oyun teorisinden hatırlatmaya çalıştım. Futbol bu kadar karmaşık değil. Ama oyun teorisinin “Sizin takım beş farklı galipse, öteki takım da beş farklı mağlup demektir. Lig puan cetveli tablosunda atılan ve yenen golleri toplarsanız birbirine eşit çıkarlar.” Bu çeşit oyunlar mutlak bir zafer ya da mutlak bir yenilgi yarattığı için 'oyun' kavramının özünü oluştururlar belki ama gündelik hayatta, özellikle de insan ilişkilerinde ve ekonomide bu oyunlara pek az rastlanır.
Maçla ilgi değerlendirmeye öncelikle yıldız tablosu ile başlarsak;
Karıncalar;
Cengiz* Metin* İbrahim Üstad** Yaşar** Serdar** Ali Rıza***
Maç öncesinde Tamandualar takımının bazı oyuncularındaki üzerindeki umutsuzluğu, “bu takıma beş fark atarız” diyerek umut ve güven aşılayan Özcan verdiği sözü tutmuş oldu. Bir ara fark dokuza kadar çıkınca Tamandualar takımının yufka yürekli gençleri karıncalara biraz tolerans göstererek onları oyunda tutmaya çalıştı.Farkın büyümesiyle zevk alamadığını ileri sürerek takımını sahandan çekmeye çalışan Özcan’ın bu tutumu da centilmenliğe yakışmamış olup bu davranışın kendisine yakışmadığını belirtmek isteriz.
Gecenin golü, Özcan’ın ortasında süzülerek kafayı vuran Murat’tan geldi.
Gecenin hayal kırıklığı için aday çoktu, ama Metin ve Cengiz sanırım bunu hak ettiler.
Gecenin bir istatistiği ve bana göre en anlamlısı da, Tamandualar takım oyuncularının hepsinin gol atması ve asist yapmasıydı. Bu durum onların takım olmalarının en belirgin özelliğiydi.
Bu gün sizler hayatın ve futbol denen şovunda esaslarından biri olan ve son derece basit bir sorgulama yönteminde söz edeceğim. Bazı işler vardır, devamlı kendisini tekrarlar Her gün, bir öncekinin aynısıdır. Aslında bu bir doğa döngüsüdür bildiğiniz gibi, Mevzuat şunu der; "Aynı şartlar altında aynı şeyler yapılırsa, aynı sonuçlar alınır. Eğer bir gün gelirde, aynı şeyler yapıldığı halde aynı sonuçlar elde edilmezse mutlaka şartlar değişmiş olmalıdır.” O zaman, mantığınızın hemen harekete geçip şunu sorması gerekir: "Ne değişti ki ?"Korkmayın sorun bu soruyu kendinize. Şimdi diyeceksiniz nereden çıktı bu soru ve ne alakası var hayat ve futbol ile … Belki hayatınız da bu sorgulamayı farkında olmadan yapıyorsunuz. Bazen başarıyor bazen de… Tekrar ediyorum sorun kendinize “Ne değişti ki?” Halı sahada futbol oynamak çok basit. Sadece mantığı anlamanız yeterli. Sevgili okurlarım ve yarınki maça hazırlanan arkadaşlar başarabilirsiniz. Tek yapmanız gereken mevzuata uymak. Topu ıskalayabilirsiniz, Ama hayatı ıskalamayın!
Sizlerle bu gün Geleneksel (1. Geleneksel Halı Saha Maçı) hale getirmeyi amaçladığımız ve kendi aramızda oynamaya başladığımız ilk maçın değerlendirmesini, sizlerin de hoş görüsüne sığınarak yapmaya çalışacağım. Hepimizin çocukluktan kalma alışkanlıklarının nasıl devam ettiğini ve kişiliğinize nasıl etki yaptığını, size mutlaka anlatmalıyım. Öncelikle bazı mahalli tabirleri sizlerle paylaşmak isterim. Biliyorum ki; bunları sizlerde biliyorsunuz.
Bacağını eline vermek: Rakibi kötü sakatlamak
Belinden su almak: Etkili ve zarif çalım atmak
Çalım manyağı yapmak: Üst üste çalımlarla rakipleri geçmek
Folluk: Çok gol yiyen kaleci
Astronotu öldürmek: Topu havaya dikmek
Çat kapı Spor:Önemsiz Spor
Çavuş: Sahada boş gezinen futbolcu
Fasulye: Mahalle maçlarında oynayan küçük futbolcu
Gazozuna maç:Önemsiz maç
İpe dizmek:Çalım atarak rakipleri bire bir geçmek
Langırt: Güzel gol
Lord: Savunmaya destek vermeyen futbolcu
Varyete yapmak:Çok gereksiz çalım yapmak
Esame listesi: Sahaya sürülen oyuncu listesi
Tertip:Sahaya sürülen ilk yedi
Taş Üstü: Direkten dönmek
Bunlarla beraber birde bazı tabirler vardır ve herkes bilir.
İyi vurur
Çalım yapar o
Üç korner bir penaltı
Kalecinin arkası merkez bankası
Hamam parası
Doksana takmak
Abanmaca yok
Faulse faul de
Gol atan kaleye
Japon kale
Hem kaleci hem oyuncu
Yaptıran atar
Beşte devre onda biter
Örümceği almak
Gol değil boru
Hiç bişii yok
Gole bak bee
Gelelim maça ve maç öncesine. Halı saha maçlarında beklide en zor olanı takımların belirlenmesidir. Eskiden aldım verdim yapılır, sırayla herkes bir oyuncu alır ve takımlar birlenirdi. Aldım verdim seramonisini yapanlar hem iyi futbol oynarlar hem lider oyunculardı, onlar bu işlerde söz sahibiydiler. Onların topları olmamasına rağmen her maçta takımları belirler ve oynalardı. Birde aldım verdimde en son seçilen oyuncuların durumu vardır. Onlar durumu kanıksamışlardır. Kaderlerine razı olurlar. Aldım verdim sunucunda ilk seçilenler vardır. Onlar da çok önemli oyunculardır. Neyse ki bizim maç için böyle bir seçme yöntemine gerek kalmadan, takımların nasıl oluşturulması gerektiğinin kriteri belli olmuştu.
Yardımcılar bir tarafta denetmenler bir tarafta olacaktı. Kriter buydu. Kimsenin itirazı olamazdı olmadı da. Çünkü Devlette çalışan memurların mutlaka bir unvanı vardı. Dış Ticarette Standardizasyon Denetmen Yardımcısı, bundan daha etki ne olabilirdi ki. Ama vatandaş bu kadar uzun ve anlamlı bir unvana dilini yeteri kadar döndüremedi ve zamanla bazen DeTeSe bazen de standardizasyon dedi.
Maç öncesinde en iddialı demeç, yardımcılar ekinin daimi on numarası Özcan’dan gelmiş ve şöyle demişti. “Ben futbol oynarken rakiplerimi karınca gibi görürüm! Benim önümde kimse duramaz.” Bu demeç hem rekabetin kızışmasına hem de tüm şimşeklerin Özcan’ın üstüne çekilmesine neden olmuştu.
Bu arada takımların altışardan saha çıkmalarının nedenini sanmayın ki kondisyonlarının çok iyi olduğu ve biraz ter atalım. "Buradan sesleniyoruz. Ey misafiri gelen Ali Rıza ve anahtarını ona veren Akyürek kankileri, sizi hala top arkadaşlarımız olarak ilan etmedik. Ancak sizleriaramızda gördüğümüzde top arkadaşlarımız olarak ilan edeceğiz, yoksa bizden böyle bir deklerasyon beklemeyin"diye açıklamada bulunan Denetmen ve Yardımcıları bu hususu kamu oyunun bilmesi gerektiğini açık yüreklilikle ifade etmişlerdir.
Ekilmelerin, satışların ve mazeretlerin sonucunda nihayet takımlar isim isim belli olmuştu.
Denetmenler
Murat, İbrahim Üstad, Çağın (Çağan), Şehzat, Ongan ve Metin
Yardımcılar
İhsan, İbrahim, Serdar, Mehmet, Cengiz ve Özcan
Kazanma arzusuyla maça başlayan takımlarda bazı sorunların olduğu hemen görülmüştü. Araara oynayan arkadaşların kronik veya ironik sakatlıklarını bahane etmeden ve mental olarak hazır olduklarını beyan etmelerine rağmen oyun anlayışı olarak aksadıkları, bazıların da malzeme eksikliği belli olmuşsada bu durum yüzlerine vurulmadan maça devam edilmiştir.
Her iki takımda maç başladığında gol atan kaleye sistemiyle kaleci sorununu çözmeyi planlarken Denetmenler takımında Murat’ın gerçekten kaleci olduğu anlaşılmasın mı? Yardımcılar bu duruma haliyle bozulmuşlar ve nasıl çözüm bulacaklarını şaşırmışlardı. Çünküher gelen top gol oluyor ve golü atan arkadaş “Gole bak bee” veya “Örümceği aldım” edalarıyla sevinçlerini rakip takımla paylaşıyordu! Halbuki yardımcılar “gol atan kaleye” mantığı işleteceklerken “gol yiyen kaleden çıkar” mantığıyla ve biraz da satışla kaleden çıkma amacını gizli gizli güttükleri görülmüşse de bu duruma bir çözüm bulunamamıştır. Esasen“hem oyuncu hem kaleci” anlayışını sahaya yansıtmaya çalışsalar daha başarılı olacakları kesindi.
Bu arada Şehzat yeni ayakkabıları ile kolay kolay sakatlanmayacağının sinyalini veriyordu. Yardımcılar takımı transfer hakkını serbest bölgelerin en serbest (bonservisi elinde bulunan) ve çapkını Mehmet Sivri’den yana kullanarak akıllıca hareket ettiğini düşünmekteydi.
Öncelikle maçın yıldız tablosuna bir bakalım
Denetmenler
Murat **** İbrahim Üstad**** Çağın (Çağan)**** Şehzat ? Ongan** Metin**
Yardımcılar
İhsan*** İbrahim*** Serdar**** Mehmet ? Cengiz** Özcan***
Mehmet ve Şehzat : Oyun alanını sakatlanarak terk eden arkadaşlarımıza sağlık diliyoruz. Kolu kırılan Mehmet kardeşimize biran evvel aramıza dönmesi dileği ile tekrar geçmiş olsun diyoruz. Ama bu kardeşlerimizde bazı eksiklerin olduğunu üzülerek görüyoruz. Arkadaşlar mental olarak futbol oynamaya hazır olabilirsiniz ve bizide buna inandırabilirsiniz. Ancak kaslarınızı ve kas yapınız değiştiremezsiniz. Kendinize uygun spor dalı bulun demeyeceğim ama kaslarınızı güçlendirin. Ani hareketler! Kaslarınıza zarar verebilir. Düşerken kendinizi koruyun, düşen var düşemeyen var. Kardeşim bu işler Brezilya forması giymeyle olmuyor. Birde seni bir maça çağırıyoruz ve ilk maçta sakatlanıyorsun biz seni bi dahanasıl çağıracağız.
Ongan : Takım arkadaşlarının ondan çok şey beklediği ancak, standard oyununun zaman zaman da altında oynayan, hırslandığı zaman gözü görmeyen, Güçlü fiziği ve kondisyonunu sahaya tam olarak yansıtamayan ve gecenin hayal kırıklığı yaratan oyuncusu.
Metin : Gecenin gerçek hayal kırıklığı yaratan oyuncusu. Ongan’da bulunan hırsına yenilme ondada bol miktarda mevcut olup uzaktan attığı şutlarla dağları taşları döve, takımının oyunu kurgulayıp yönlendirmesi gerekirken bireyselliği istemeden de olsa ön plana çıkarmıştır. Denetmenler takımında yer alan oyuncuların (Ongan ve Metin harici) “hep kendileri paslaşıyorlar biz niye geldik ki” şeklinde bir serzenişte bulunmuşlar ve bu durumada özcan kulak misafiri olmuştur.
İbrahim Üstad : Güçlü fiziği ile kondisyon açığını kapatmaya çalışan ve hava hakimiyeti ile ön plana çıkmıştır. Sahada kimsenin bacağını eline vermemiş olup, özellikle rakip takım oyuncuları İbrahim’in bu davranışına teşekkür etmeleri gerekir.
Çağın : Herkesin Çağan diye seslendiği ve buna kızmasına rağmen tepki göstermeyerek tavır sergileyen, fizik gücünü ve gençliğini sahaya yansıtamayan ancak orta sahadan attı golle günün adamı olmayı başarmıştır. Ancak attı gol sonrası yaşadığı şaşkınlık yüzüne vurmuş olmasına rağmen sinsi gülüşü ile sevincini herkesle paylaşmıştır. Bu golün üst doksandaki örümceği aldığı kesin gözükmektedir.
Murat: Bu çocukta iş var kesinlikle, oyunun her iki bölümünde hem kalede hem de oyunda. Tebrikler. Oyunu okuması, yer tutuşu ve özellikle hava toplarındaki hakimiyeti mükemmeldi. Tek şansızlığı rakip takım forvet oyuncularından bazılarının teknik kapasitelerinin yüksek olmasıydı. Gelecek vadeden oyuncular arasında ilk sırada yer alması gerekir.
İbrahim: Müzmin ve kronik sakatlanma mazeretlerinin arkasında durmayı son derece başarılı şekilde yapmaktadır. İbrahim futbol son derece basit bir oyundur. “Al Gülüm Ver Gülüm” veya biraz daha teknik bir ifadeyle “en kısa yoldan en boş olan arkadaşına pas verme” diye özetleyebiliriz. Herkesin kulağına küpe olması dile ile …
İhsan : Geleceğin Maliye Bakanı diyor Şehzat üstadı ona… Analitik düşünme ve çözümlemede son derece başarılı. Ancak futbol öyle değil İhsan! Zor kazanılan şeyler kolay kaybedilirse takım ruhunu geliştiremezsin. İbrahim’e söylediklerimi sana da tekrar ediyorum. “Al Gülüm Ver Gülüm”
Serdar : Kendini bazen Ergun (GS) bazen de Hakan (GS) sanmakta. Ama Serdar Çobançeşme de halı sahadayız. Titre ve kendine gel. Ama sen titreyerek üşümeye başlıyorsun maçların bir anında şapka veya eldiven peşine düşüyorsun. Zaman güzel goller attığı oldu. Çalışmaya devam.
Cengiz: Gerçekten amatör bir ruha sahip. İyi bir organizatör. Kendinden daha iyi oynayanlara karşı biraz agresif. Toplu hücum toplu defans anlayışına sahip Alman ekolünün son temsilcisi. Kondisyon açığını gider Cengizim. Son vuruşlarda beynin ayağına yeteri kadar hükmedemiyor. Bu durum Özcanın sana verdiği paslardan sonra “Bir daha bana pas atma” diye bağırmadan belli oldu.
Özcan: Dış Ticaret Müsteşarlığının takım kaptanı ve on numarası, oda bu maçta kötüydü. Bakmayın siz onun kırk yedi yaşında olmasına, onu İbrahim üstada ve Çağın’a sormak gerekir. Sahada bir Lord veya Çavuş edasıyla dolaşmak onun karakterine zaten yakışmaz.
Netice olarak arkadaşlar futbol basit bir oyundur. “Al Gülüm Ver Gülüm”
İstanbul Ocak 2009
Şehzat Sümer, Metin Mert, Çağın Akdağ, Ongan Bahadır, Cengiz Üstünel,
Özcan Dönmez
İbrahim Çulhaoğlu, Murat Seyhan, İbrahim Işık, İhsan Aktaş,
Serdar Çavdar
İstanbul Ocak 2009
Metin Mert,İbrahim Çulhaoğlu,Murat Seyhan,Çağın Akdağ,Ongan Bahadır,
Serdar Çavdar, Mehmet Sivri
Şehzat Sümer, İbrahim Işık, İhsan Aktaş, Cengiz Üstünel